Latest Movie :

KIZGIN DAMDAKİ KEDİ

Orijinal film adı: Cat On the Hot Tin Roof

IMDB: 8,1 / 10

Tür: Dram

Süre: 1 sa. 48 dk.

Renk: Renkli

Yapım yılı: 1958

Ülke: ABD

Yönetmen: Richard Brooks 

Oyuncular: Elizabeth Taylor, Paul Newman, Burl Ives




Favori diyalog (Quote of the film):

"I do love you Brick! I do!"
"Seni seviyorum Brick! Seviyorum!"
"Wouldn't it be funny if that were true?"
Eğer bu doğru olsa komik olmaz mıydı?

Selamlar!

1 dakika dikkatinizi rica ediyorum, izninizle şu kadını bir süre seyredebilir miyiz? ;)

Elizabeth Taylor (Margaret-Maggie rolünde)
Paul Newman' a da haksızlık etmeyelim gerçi:)
Paul Newman (Brick rolünde)
Tüm film boyunca Paul Newman'a mı baksam, yoksa bu eşsiz güzellikteki kadına-Elizabeth Taylor'a mı baksam derken tenis maçı izleme modunda buldum kendimi:) Eminim siz de öyle olacaksınız. Biri derin okyanus gözlü, diğeri menekşe gözlü 2 dev oyuncu...

Aslında siyah-beyaz çekilmesi planlanan film, kadro netleştikten sonra yönetmen Richard Brooks'un bu 2 göz rengine kıyamaması ve filmin yatırımını arttırarak renkli çekmeye karar vermesiyle renkli formatta çekilir.
Richard Brooks
Brooks, bu filminden 2 sene sonra çekeceği, başrollerinde Burt Lancaster ve Jean Simmons'un olduğu "Elmer Gantry" filmiyle en iyi yönetmen Oscar ödülünü de alacaktır. Brooks aslında bu filmimizi de, çok güçlü ve beğenilen bir tiyatro eserini alıp mekan kısıtına rağmen akıcı ve bütünsel bir şekilde bir baş yapıt haline getirmeyi başarmıştır. 

Elmer Gantry (1960)
Filmin çekilmesinden tam 7 ay önce Elizabeth Taylor doğum yapmıştır. Ama esas acı olan filmin çekimlerinin başladığı gün ünlü yapımcı eşi Mike Todd'u bir uçak kazasında kaybettiğini öğrenmesidir:( Belki de bu sebepledir ki film boyunca güzel gözleri hep buğuludur...Kadının acısı o kadar büyüktür ki kekelemeye de başlar. Fakat ilginçtir ki kekelemesi sadece Maggie rolünü canlandırırken ona özgü kullandığı aksanı seslendirirken kesilir. Film boyunca Elizabeth, kırılgan ve mücadeleci Maggie rolünde inanılmazdır. Bana kalırsa bunda yaşadıklarının da etkisi büyüktür.

Aslında E.Taylor ve eşi bu filmin Taylor'un kariyerindeki son film olacağına dair karar vermiş ve stüdyo ile de sözlü bir şekilde anlaşmışlardır. Fakat MGM eşinin ölümünden sonra, Taylor'ı yasal gerekçeleriyle sıkıştırır ve onu birlikte bir film daha çekmeye zorlar. İlginçtir ki o filmle de Taylor ilk Oscar'ını kazanacak fakat ödülünü almaya gelmeyecektir...

Vizonlu Venüs (1960)

Diğer yandan Hollywood'un benzersiz yakışıklı aktörü Paul Newman'ın bu filmdeki oyunculuğu da inanılmaz. Bize Brick karakterinin içinde bulunduğu acıyı derin mavi gözleriyle muhteşem yansıtır. Newman bu rolüyle ilk defa Oscar'a aday da gösterilir. 


Film, Tennessee Williams'ın Pulitzer ödüllü aynı isimli oyunundan uyarlanmıştır. 1955 yılında New York'taki Morosco tiyatrosunda sahnelenmeye başlayan oyun tam 694 performans gerçekleştirir. Oyunda babayı canlandıran oyuncu, film uyarlamasında da aile babasını canlandıran Burl Ives'ten başkası değildir. Williams oyunu yazarken, baba rolünde Burl Ives'i düşünerek yazdığını söyler ve yapımcıları adamın bu rolü alması için ikna etmesi gerekir. Çünkü Ives aslında daha önce oyunculuk tecrübesi az olan bir halk ses sanatçısıdır:) İlginçtir ki bir sonraki sene de Gregory Peck'in baş rolünde olduğu "The Big Country" filmindeki müthiş performansıyla en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Oscar sahibi olur Ives.


Burl Ives (The Big Country, 1958)
Bu ses getiren ünlü tiyatro oyunun bir hayranı da Paul Newman'dır. Newman kendisine bu film için teklif yapıldığında çok sevinir. Fakat Newman'ın hayatı boyunca düşündükçe hep kızacağı ve daima karşı çıktığı bir olay gerçekleşir. Sahne oyunundan aynı ismiyle uyarlanan film senaryosunun, orijinal senaryo ile uzaktan yakından ilişkisi yoktur!


Tennessee Williams
Filme, senaryosuna ve oyuncularına dair anlatacak çok şey var ama önce konu:)

Konu:

"Büyük baba" Pollitt'in 65.süpriz doğum günü partisi için tüm aile, büyük Pollitt malikanesinde adamın gelmesini beklemektedir. Şöyle de üzücü bir gerçek vardır ki büyük baba kanserdir ve yaşamının artık son günlerindedir. Bu gerçeği ise doktoru sadece oğullarına söyler. Adamın kendisi ve "büyük anne" bilmez. Pollitt'in büyük oğlu Gooper avukattır ve tam 5 çocuğu vardır. Eşi Mae ise 6.ya hamiledir. Küçük oğlu Brick (Paul Newman) ise eski ünlü futbol oyuncusudur ve en son spor spikerliği işinden de ayrılmış ve alkolik olmuştur. Eşi Maggie (Elizabeth Taylor) ile 3 senedir evlidir ve çiftin hala çocukları yoktur. Aslında Brick, Maggie'den boşanmak istese de kadın bu durumu asla kabul etmemekte ve evliliği için mücadele etmektedir. Brick kadının tüm ısrarlarına rağmen cinsel taleplerine de kayıtsız kalır.

Eski sportif günlerindeki gibi bir atlayış denemesi yaparken ayak bileğini de kıran Brick kendini iyice içkiye verir. Maggie ise Büyük baba öldükten sonra bütün iş idaresini üstlenme amacıyla ona yaranmaya çalıştığını düşündüğü Gooper'a karşı Brick'i sürekli uyarır. En yakın arkadaşı Skipper'ı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü altındaki Brick'in ise dünya umurunda değildir artık. Üstelikle Brick, Maggie'yi onun ölümünden dolayı da suçlamaktadır. Bu durum Gooper ile Mae'nin iyice işine gelir.

Büyük baba ve anne eve geldiğinde gerginlik iyice üst seviyeye taşınır. Brick'i ayrı bir şekilde seven Büyük baba, ölmeden, oğlunu bu durumdan kurtarabilecek midir? Peki Maggie'nin Skipper'ın ölümüyle nasıl bir ilişkisi vardır ve Brick neden Maggie'nin arzularına yanıt vermez?

Keyifli seyirler dilerim!

Bilgi ve yorumlar (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)

2 Oscar ödüllü Elizabeth Taylor'ı tanıyalım biraz. Sanat düşkünü bir anne ve babanın çocuğu olarak Londra'da dünyaya gelen Elizabeth'in annesi de bir aktristir aslında. Bebeği doğunca aktristliği bırakan kadın, sanat galerisi sahibi eşine destek olur. 2.Dünya Savaşı patlak verince aile ana vatanları Amerika'ya geri dönmek zorunda kalır. Los Angeles'ta yeni bir hayat kuran aileye bir gün misafirliğe gelen bir aile dostları Elizabeth'in güzelliği karşısında büyülenir ve aileyi onun bir sanatçı olması yolunda ikna eder. Universal Stüdyolarına test çekimine gider gitmez de Elizabeth'e Hollywood bir daha bırakmamak üzere sıkıca sarılır:) 

1942'de daha 10 yaşındayken Elizabeth beyaz perdeye merhaba der. Ondan sonrası ise resmen bir çorap söküğü gibi gelir. Her sene bir filmde büyük aktörlerle (Mesela Orson Welles gibi) beraber rol alan Elizabeth'in büyük çıkışı ise 1944 yapımı "Tatlı Yalanlar (National Velvet)" filmiyle olur. 2 Oscar ödülü ile taçlanan ve 4 milyon Dolar gibi o döneme göre büyük gişe hasılatı getiren filmde Elizabeth, ünlü aktör Mickey Rooney ile baş rolde yer alır. Bu filmde erkek kılığına giren bir jokeyi canlandırır Elizabeth. 

Elizabeth Taylor & Mickey Rooney (Tatlı Yalan, 1945)

Elizabeth Taylor jokey rolünde
Bu filminden sonra MGM stüdyoları ile uzun dönem kontrat imzalayan Elizabeth Taylor, her sene daha da büyüleyici bir şekilde hayranlarıyla buluşur sinema salonlarında...1946'da Korkusuz Lessie, 1947'de Babam ile Hayat, ve 1949'da sizlerle Kadınlar Günü'nde özel olarak instagram hesabımdan paylaştığım "Küçük Kadınlar" filmi gibi büyük gişe hasılatlı filmlerde genç kız rolleriyle kariyerine devam eder.
Elizabeth Taylor & Peter Lawford (Küçük Kadınlar, 1949)
1950'de 6 Oscar ödüllü "İnsanlık Suçu" filminde ise Elizabeth'i, dönemin büyük aktörü Montgomery Clift ile beraber ilk defa başrolde yetişkin bir kadın rolüyle görürüz artık. Bundan sonra rol aldığı filmler ise efsanedir. Özellikle Rock Hudson ve James Dean ile beraber rol aldığı 1956 yapım "Devlerin Aşkı" filmi...Bu filmin çekimleri bittiğinde maalesef efsane aktör James Dean yaşama veda eder ve filmi göremez:( Kendisi bu filmle en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Oscar'a da aday olur. Yakın arkadaşı Dean'in ölümünden Elizabeth o kadar etkilenir ki, bir süre bir psikiyatri kliniğinde yatmak durumunda kalır. Hatta "Kızgın Damdaki Kedi" filminde de aslında eşi Brick rolünü James Dean'nin oynaması kararlaştırılmıştır. Önümüzdeki haftalarda bu aktörü de filmleriyle beraber yakından size tanıtacağım.

Elizabeth Taylor, Rock Hudson & James Dean (Devlerin Aşkı, 1956)
James Dean (1931-1955)
Elizabeth'in Hollywood'da nadir görülen bir özelliği vardır: Çok vefalı bir dosttur. Öyle ki seneler sonra 80'lerde AIDS hastalığına yakalanan yakın dostu Rock Hudson'a inanılmaz destek olur. Hatta onun için bir vakıf bile kurar Taylor.  Öyle ki AMFAR isimli bu vakıf kuruluşundan itibaren 12 yıl boyunca AIDS için tam 83 milyon Dolar toplamayı başarır! Size bu vakıftan daha önce de bahsetmiştim hatırlarsanız. 

1958'e geldiğimizde ise bu filmimizle seyirciyi büyüler E.Taylor. Bu filmle ilk defa En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday da olur fakat bu sefer kazanamaz. 1959'da "Bir Yaz Gecesi Rüyası" filmiyle yeniden aday olur fakat yine kazanamaz. 1960'da ise "Vizonlu Venüs" filmiyle bunu başarır:) 

Oscar'ını kucakladıktan sonra 3 sene rahatsızlığı sebebiyle de sahalardan çekilen Elizabeth, 1963 yılında çekimi yıllar süren ve Hollywood'un gelmiş geçmiş en bütçeli yapımlarından biri olan (31 Milyon Dolar bütçe-57 milyon Dolar hasılat) "Kleopatra" filmiyle karşımıza çıkar. Bu filmde kendisi geçirdiği hastalık nedeniyle neredeyse ölümle de burun buruna gelir ve çekimlerin uzaması da bu sebeptendir maalesef.

Kleopatra (1963)
Elizabeth bu filmiyle Hollywood'un en çok kazanan kadın oyuncusu da olur. (Bu filminden 1 milyon Dolar almıştır). 1963 yılına geldiğimizde ise bu rakam 2.3 milyon Dolar olacaktır. 1966 yılında ise Kleopatra filminde tanışıp evlendiği ünlü aktör eşi Richard Burton ile yer aldığı "Kim Korkar Hain Kurttan" filmiyle bir kere daha Oscar'ı kucaklar Taylor.

Şimdi bu muhteşem kadının bu filmine odaklanalım biraz da:



Yine diyalogların yoğunluklu olduğu ve ağırlıklı yatak odasında geçen etkileyici bir eser daha...Maalesef aksiyonların ağırlık kazanıp diyalogların önemini yitirdiği günümüz sinema anlayışına güzel bir tezat diyebilirim bu güzel film için.

Her ne kadar filmler ve oyuncuların kazandığı "Oscar" ödüllerinden bahsetsem de artık bu ödül de önemini ve prestijini iyice yitirmiştir. Belki de filmimizin de geçtiği tam da bu yıllarda Oscar gerçek anlamıyla bir Oscar'dır. Günümüzde filmler Oscar kazanmak için adeta Oscar şifrelerini çözüyor ve bir matematik problemi gibi parçaları bir araya getiriyor diyebilirim. Hollywood tam yeni nesil genç ve yabancı yönetmenler ve yaratıcı filmleriyle güzel bir renk kazanıyor derken, bu seneki filmler ve ödüller tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Sizler ne düşünüyorsunuz merak ediyorum. Bana her zaman bu konuda yazabilirsiniz, çok sevinirim.

Film, Brick'in bir gece alkollü bir şekilde babasının evine döndüğünde, kulağında yıllar önce kendisine edilen tezahurat sesleriyle bir engelden atlamaya çalışmasıyla başlar. Maalesef Brick eski sportif Brick değildir ve sonuç bileğini kırmasıyla da vahim bir hal alır. Zaten günlerini içerek geçiren Brick, durum böyle olunca da yatak odasına kapanarak içmeye devam eder. 



Karısı Maggie ise dayanılmaz güzel ve akıllı bir kadındır. Ve kadının tüm cinsel isteklerine ve sevgi talepleri Brick tarafından karşılıksız bırakılır. Brick ile Maggie arasında çok ciddi bir şey yaşanmıştır ve evlilikleri berbat durumdadır. Maggie her şeye rağmen mücadelecidir ve kocasını taparcasına sever. Filmin adını veren cümleyi kendisi için kuran da kendisidir. Kızgın damda yürümeye çalışan bir kedi olduğunu ve düşmemeyi umduğunu söyler kocasına.

Çok geçmeden ikili arasındaki sorunun Brick'in ölen en yakın arkadaşı Skipper'la ilgili bir konu olduğu da anlaşılır. Fakat Brick bu konuda kesinlikle konuşmak istemez hatta agresifleşir. 

Brick'in ağabeyi Gooper ise Brick'ten oldukça farklıdır. Hayatı boyunca babasına kendisini sevdirmek ve yaranmak için çalışan pasif bir karakter olduğunu anlarız. Eşi Mae ise oldukça itici ve çıkarcı bir kadındır. Çocukları da maalesef kendi gibi iticidir. Ölümü yaklaşan Büyük baba'dan mirasın büyük payını kapması için kocasını yönlendirir. Hatta büyük babaya yaranmak adına sürekli çocuk da yapmaktadır.  

Mae'nin Brick'in alkolik oluşuna ve çocuksuz olmalarına dair sonu gelmeyen iğnemeleri ve eleştirileri Brick ve Maggie çiftini iyice gerer. Oldukça zeki bir kadın olan Maggie eşinin yanında yer alırken, Brick ise bu ikiyüzlü ortam içerisinde iyice kendini alkole verir.

Sonunda Büyük baba ve anne özel uçaklarıyla büyük babanın uzun süredir tedavi gördüğü klinikten dönüş yapar. Hava alanında Gooper ve ailesi tarafından itici bir gösteri ile karşılanırken, Büyük Baba adeta kaçar gibi Maggie'nin arabasına atlar. Buradan Büyük babanın da Gooper ve karısı Mae'nin amacının farkında olduğunu anlarız.
Büyük anne eve vardıklarında büyük bir mutlulukla çocuklarına büyük babanın ölmeyeceğini ve tedavisinin karşılık bulduğunun müjdesini verir. Mae bu konuda endişeye kapılırken, Maggie büyük bir sevinçle karşılar haberi. Büyük babayı gerçekten sevmektedir. Brick ise babasını karşılamaya aşağı bile inmezken, yine odasında içmeye devam eder. Buradan Brick'in babasıyla da ciddi sorunları olduğunu anlarız.

Akşam yemeğiyle birlikte doğum günü kutlaması da başlar. Yemek bittiğinde Maggie koşarak kocasının yanına gider, ve ona Büyük babanın tedavisinin başarılı geçtiğini ve ölmeyeceği müjdesini verir. 


Maggie aşkına bir kere daha yenik düşer ve kocasına sarılır. Onu çok sevdiğini ve onun için sonuna kadar mücadele edeceğini söyler. Burada Elizabeth'in kırılgan buğulu bakışları inanılmazdır. Karısının bu yakınlığından rahatsız olan Brick ise kendini banyoya kilitler.


Tam da bu esnada Brick, banyoda Maggie'nin sabahlığını görür ve ona yüzünü gömer.
Bu sahneden Brick'in de aslında karısına kayıtsız olmadığını ve ona karşı durmak için büyük mücadele verdiğini anlarız. 

Bu dakikalarda Büyük anne İda oğlunu görmek için içeri girer. Brick'in içtiğini Maggie'den öğrenen İda, kötü giden evliliklerine dair Maggie'yi suçlar ve çocuksuz olmalarının bu evlililiğin kötü gitmesinin ve Brick'in alkolik olmasının en büyük sebebi olduğunu söyler Maggie'ye. Aslında hemen yan odada kalan, Gooper ve Mae geceleri Brick ve Maggie'nin odasındaki konuşmaları dinleyip İda'ya anlatmaktadır. Her gece Maggie'nin Brick'e yalvarıp karşılıksız kaldığını herkes bilmektedir evde. Zavallı Maggie'yi Büyük baba dışında kimse sevmemektir aslında. 

Elizabeth Taylor film boyunca sürekli beyaz giyinerek adeta meleksi güzelliğinin altını çizer. Özellikle akşam yemeğinde giyindiği beyaz gece elbisesi sinema tarihinde kült olmuş elbiseler arasına girmiştir. Bir diğer kült olan beyaz elbise de Marilyn Monroe'nun "Yaz Bekarı" filminde giydiği beyaz elbise olmuştur.


Marilyn Monroe (Yaz Bekarı, 1955)
Ama bana kalırsa bu konuda Grace Kelly'nin eline kimse su dökemez:)

Grace Kelly (To Catch a Thief, 1955)
Konumuza geri dönersek:)

Herkes aşağı indiği sırada doktor Brick'in bileğini muayene etme bahanesiyle odaya gelir ve ona acı gerçeği söyler. Son günlerinde özellikle de bugün doğum günü partisinde güzel bir gün geçirmesi adına, büyük baba ve büyük anneden aslında büyük babanın yakın bir zamanda öleceği gerçeğini saklamıştır. Gerçeği sadece Gooper bilmektedir. Brick çok üzülür. Bir süre sonra odaya tekrar gelen Maggie, Birck'in yalansız yüz ifadesinden gerçeği anlar ve o da çok üzülür.


Oğlunun berbat bir ruh halinde olduğunu anlayan baba bunu çözmeye karar verir. 
Brick ile bu güzel kadının neden çocuk yapmadıklarına da anlam veremez. Hatta Brick^'e benim böyle bir karım olsa onu elmaslara boğup sayısız da çocuk yaparım der:)

Gerçekten de özel hayatında Elizabeth Taylor, tam bir mücevher hatta pırlanta aşığıdır. Özellikle hayatımın aşkı dediği 4.ve 5.kocası olan ünlü aktör Richard Burton'un ona hediye ettiği pırlanta tek taş yüzük yakın bir zamana kadar dünyanın en büyük karatlı pırlanta yüzüğü idi. Rekor şu anda maalesef Kim Kardashian'a ait:))))







Büyük baba Brick ile iletişim kurup onun esas derdini anlamaya çalışsa da bunda başarılı olamaz. Brick sürekli içip "bilinçsiz" olmak istediğini söyler durur yaşlı adama. Adam da aynı Maggie gibi bu çok sevdiği insana karşı mücadelesinde ısrarcıdır. Baba ile oğul arasında geçen konuşma ve tartışmadan Brick'in en yakın dostu Skipper'ın bir otelin penceresinden atlayarak intihar ettiğini öğreniriz. Baba, Brick'e ulaşamayacağını anlayınca Maggie'yi de yanlarına çağırır. Ve böylelikle Brick'in bu eşsiz güzel karısına olan hıncının sebebini nihayet anlamaya başlarız.  


Maggie evlendikten sonra dahi Brick'in Skipper'a olan odağını kendisine çeviremediğini anlatır. Brick'in şehir dışında olduğu bir gece sarhoş olan Skipper'ın yanına kaldığı otele gider ve onu baştan çıkarmaya çalışır. Amacı bunu kullanarak Skipper'dan Brick'i soğutmaktır. Fakat nefretin kendisine dönebileceği riskini göze alamaz ve bu planından vazgeçip evine geri döner. Skipper ise Brick'i arayarak Maggie ile birlikte olduğu yalanını söyler. İkili tartışır ve Skipper o gece intihar eder. Dolayısıyla Brick, Skipper'ın intiharından kendini sorumlu tuttuğu gibi Maggie'yi de buna sebebiyet verdiği için asla affetmemektedir. Bu konu konuşulana kadar Brick Skipper ile Maggie'nin ilişki yaşadığına da inanmaktadır. Fakat Maggie ısrarla yaşanmadığını söyler. Brick'in yaşadığı bu ikiyüzlü hayattan sıkıldığını anlarız. O kadar net bir insandır ki acısını saklamadan yaşar. Bir yandan Maggie'nin uğraşları bir yandan ağabeyinin babasına ve kendine karşı ikiyüzlü davranışı onu iyice boğar. Ama özellikle de babasının sevgisizliği ve maddiyata düşkünlüğü onu boğmaktadır.

Babasına ölecek olduğunu da ağzından kaçıran Brick, adamın yıkılmasının ardından biraz olsun kendini toparlar ve onunla yüzleşir. En etkileyici baba-oğul sahnelerinden de birine şahit oluruz filmin sonlarına doğru...Oğlunun ikiyüzlülüğe tahammül edemediğini ve içtiğini anlayan baba sonunda esas kendi hayatının bir ikiyüzlülük içerisinde geçtiğini haykırır oğluna. Sevmediği bir kadınla hamile kaldığı için evlenmek zorunda kalmıştır. Hiç hazır olmadığı bir anda baba olmuştur. Ailesine değer veremediği için kendini işine adamış, türlü insanlarla mücadele edip sonunda inanılmaz zengin olup ailesinin de maddi anlamda her isteğini yerine getirmiştir. Kendince bunun yeterli geldiğini düşünse de, Brick hep baba sevgisinden uzak olduğunu hissetmiştir...Büyük baba da beş parasız ölen zavallı işsiz babasından bahsedip oğlunun şükretmesini beklerken, birden babasının sevgisiyle küçükken o hiçlik içerisinde nasıl mutlu olduğunu anlayıverir. Kendisi babası tarafından derin bir sevgiyle sevilmiştir ama kendi oğullarını sevse dahi bunu hiç bir zaman hissettirememiştir. İki üzüntülü adam acıyla bakışır ve birbirlerini sonunda anlayarak huzur bulurlar...

Bu sahneden sonra aile arasına karışan ikili artık mutlu gibidir. Gooper ve Mae'nin sıkıştırmalaruyla miras konusunda boğulan İda koşarak kocasına sarılır. Büyük baba da ona daha anlayışlı gibidir. Hatta Maggie umutsuzluğa kapılan bu aileye biraz umut vermek için hamile olduğu yalanını söyler. Büyük baba ve anne buna çok sevinirken, Mae bu bir yalan diye itiraz eder. Gooper da artık Mae'nin çok ileri gittiğini, itici olduğunu ve kardeşini bu derece itelemenin doğru olmadığını anlamış gibidir. Karısına çenesini kapatması söyler. Odasına çıkan Brick, karısı Maggie'ye seslenir. Ve ikili artık gerçekten çocuk yapmak için hazırlıklara başlar:)


Durun sizi hemen bırakmayacağım. Filmin senaryosunun değiştirildiğinden bahsetmiştim. Şimdi de nelerin değiştirildiğinden ve bazı ilginç bilgilerden bahsederek sizi biraz şaşırtmak istiyorum:)

Bir kaç filmi yorumlarken size daha önce bu yıllarda geçerli olan Hollywood sansürleme sürecinden biraz bahsetmiştim. "Hays Code" olarak da bilinen ve 1930-1967 yılları arasında geçerliliğini koruyan bu sansürleme sonucunda, beğendiğiniz ve hayran kaldığınız bir çok kült filmin senaryosu değiştirilmiş  ve "masumlaştırılmıştır". Motion Pictures Producers'ın başında olan o dönemin siyasetçisi William Hays tarafından "Production Code (Yapım Kuralları)" adı altında "yapılmaması gerekenler" ve "dikkat edilmesi gerekenleri" olarak içeriği geliştirilen bu kurallar, amaç olarak toplumun ahlak kuralları dahilinde huzurunun korunmasını ilke edinmiştir. Zamanla Hays Code olarak adı değiştiren bu kanunlar, hukuksal hiç bir yaptırımı olmasa da o dönemde bütün yapım şirketlerini denetim altına almıştır. Çünkü bu şirketler her ne kadar bu kurallara inanmasa da, eğer filmleri bu kanunlardan geçmezse devlet tarafından filmlerinin gösterimlerinin engelleneceğini bilmektedir.

Klasik ben, sizi bilgilerle yine boğdum sanırım:) Ama maalesef bu konu filmimizle çok ilgili. Şöyle ki, filmde karısına aşık olduğunu ve onun cinselliği karşısında aslında kendini zor zapt ettiğini gizlice onun sabahlığını koklayarak anladığımız Brick, aslında en yakın dostum dediği Skipper'a aşık bir homoseksüeldir! Brick'in mücadelesi ve acısı en büyük aşkını kaybetmesi ve homoseksüel olduğunu ailesine ve diğer herkese anlatamamasıdır. Bu ikiyüzlülük esas Brick'i boğmaktadır. Kocasının bu durumunun farkında olan Maggie ümitsizce kocasını kazanmaya çalışmaktadır. Diğer yandan Skipper da ümitsiz olduğunu düşündüğü bu aşktan dolayı intihar etmiştir aslında. Filmde ise bu bize beceriksiz ve başarısız olan Skipper'ın, Brick evlendikten sonra artık onun kanatları altında yaşayamayacağını ve alçaldığını anladığı anda Brick'in de desteğini kaybedince intihar ettiği şeklinde yansıtılır. Brick ise gerçek aşkını kaybettikten sonra bu "ikiyüzlülüğü" yaşamayı inkar eder ve karısıyla cinsel ilişkiye girmeyi keser. Filmde bana Brick'in dostu için kendini bu derece bırakması ve Maggie ile olan mücadelesi biraz aşırı gelmişti. Ama senaryoyu bir de bu şekliyle düşününce, Brick'in bu çıkmazı daha bir anlam kazanmakta bence.

Film yorumcularına göre, yine de Brick'in eşsinsel olduğuna dair bir ima da barındırır film. Büyük Baba, Brick ve Maggie bir arada konuyu tartışırken, Maggi Brick'e onun önceki futbol kariyerinden nefret ettiğini çünkü her zaman bunu kendisine tercih ettiğini söyler. Ve bu öncelikli kariyeri dahilinde Brick'in takım arkadaşı Skipper'dan da Brick'in dikkatini dağıtarak evliliklerini mahvettiği için her zaman nefret ettiğini ekler. Burada "dikkatini dağıtmak" duygusal bir ilişki içerisine girmek olarak yorumlanır çoğu kişilerce.



Senaryo nereden nereye öyle değil mi? Bir taraftan sevgilisini kaybeden eşcinsel bir kocayı yeniden hayata tutundurma mücadelesi, diğer taraftan aslında onu aldatmadığını ve onun için mücadele edeceğini sürekli belirten namuslu bir kadın. Hays tabi ki sonuncuyu tercih eder. Ve Hays tabi ki heteroseksüel bir koca tercih eder bu kadın için:) Bunu da, o yüze gömülen sabahlık sahnesiyle kuvvetlendirtir hatta. Skipper de yasak aşık yerine Brick'in "en yakın dostu" oluverir.

İşte tam da bu durum Paul Newman'ı çılgına çevirir. Ama yine de bu klasikte yer almak ister. Tıpkı Tennessee Williams'ın eseri ne kadar değiştirilse de projeyi yine de kabul etmesi gibi...Williams filmin başarılı olacağına inanmasa da 3 milyon Dolar bütçeyle çekilen film yaklaşık 18 milyon Dolar gişe hasılatı da getirmiştir. 

Ama bir isim vardır ki senaryo değişimini öğrendiğinde kendisine gelen teklifi net bir şekilde sebebiyle birlikte reddeder: Yönetmen George Cukor. Kendisi sizinle daha önce instagram sayfamda paylaştığım "The Philadelphia Story" filminin de yönetmenidir. Yönetmenin bu net duruşu benim hayranlığımı kazandı, ya sizin?


George Cukor

The Philadelphia Story (1940)
Son olarak bu güzel dünyadan güzel insanlar geçip gitse de takılar hep baki kalır:) Elizabeth Taylor'un yaşarken kıyamadığı sanat eseri değerindeki o birbirinden eşsiz güzellikteki nadir mücevherleri ise yakın bir zamanda çocukları tarafından açık arttırmada satılmıştır...



Keyifle ve sinemayla kalın!



p.s. İlerleyen dönemlerde Paul Newman'dan da detaylıca bahsedeceğim.


















Kaynaklar
http://birfilmsevdim.blogspot.com.tr/2012/09/kizgin-damdaki-kedi.html
https://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=93301189
http://www.biyografi.info/kisi/elizabeth-taylor
www.imdb.com




Share this article :

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Film İzle - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger