Latest Movie :

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK

Orijinal film adı: To Kill a Mocking Bird

IMDB: 8,3 / 10

Tür: Polisiye, Dram

Süre: 2 sa. 09 dk.

Renk: Siyah, beyaz

Yapım yılı: 1962

Ülke: ABD

Yönetmen: Robert Mulligan

Oyuncular: Gregory Peck, John Megna, Frank Overton





Favori diyalog (Quote of the film):










Selamlar!


Bu haftaki filmimiz gerçekten çok çok özel bir film.  Filmi özel yapan dönemine göre oldukça sıradışı ve dokunaklı hikayeye sahip olmasının yanında, Gregory Peck'in etkileyici oyunculuğu ile zenginleşmesidir.

Gregory Peck (1916 - 2003)
Ünlü Amerikalı yazar Harper Lee'nin Pulitzer ödüllü ilk romanından uyarlanan filmin baş kahramanı Aticus Finch, Lee'nin gerçek babası Amasa Lee'yi yansıtmaktadır bizlere. 
Amasa Lee, Alabama eyaletinde yaşayan dürüst ve cesur bir kanun adamıdır.
Filmde bu karakteri canlandıran Peck, Harper lee'yi o kadar etkiler ki filmin ilk sahnesinin çekimi tamamlandığında Peck, Lee'nin ağladığını fark eder ve yanına gider.  Bu kadar çabuk mu ağlıyorsun diye onu güldürerek yatıştırmaya çalışırken, Lee onun babasına her hareket ve mimiğiyle çok benzediğini ve çok etkilendiğini söyler.  Minik göbeğinin bile babasına benzediğini söyleyince, Peck "O, göbek değil, büyük bir oyunculuktur" der:) Gerçekten aşağıdaki fotoğraflarda da göreceğiniz üzere iki adamın benzerliği dikkat çekicidir.


Harper Lee & Gregory Peck 

Harper Lee ve babası Amasa Lee
 Çekimler başlamadan Gregory Pack, filmin yönetmeni Robert Mulligan ile Amasa Lee ile tanışmaya Monreoville'ye uçar.  82 yaşındaki adamdan ve hikayesinden o kadar etkilenir ki, onunla sıkı bir ilişki de kurar.  Maalesef Amasa Lee, film çekimleri tamamlanmadan vefat eder. Harper Lee, Peck'i o kadar sever ve babasıyla özdeşleştirir ki, filmde de Atticus'un hiç yanından ayırmadığı ve oğluna vereceğinden bahsettiği cep saatini Gregory Peck'e hediye eder.  Peck, aynı yılın Oscar ödül töreninde, bu rolüyle Oscar ödülünü alırken üzerinde Amasa Lee'ye ait bu saati taşıyacaktır.



Atticus Finch karakteri, 2003 yılında Amerikan Film Enstitüsü tarafından belirlenen en iyi 100 kahraman arasında 1.sırada seçilmiştir! 2.sırada Indiana Jones varken, 3.sırada James Bond yer almaktadır.

Alfred Hitchcock'un 1945 yapımı "Büyülenmiş (Spellbound)" filminde Ingrid Bergman'la baş rolü paylaşarak hafızalara kazınan Gregory Peck, etkileyici kısık tonlu sesi ve güçlü fiziğiyle Hollywood'un olmazsa olmaz aktörleri arasına girmeyi başarır.
Spellbound (1945)
Hollywood'da biraz da karakteri gereği hep haksızlıklar karşısında sessiz kalamayan, kahraman ve cesur profillerle karşımıza çıkar Peck.  Atticus rolü için kendisine teklif geldiğinde Peck senaryoyu okumamıştır.  Onun yerine sadece bir gecede Harper Lee'nin romanını okuyarak, hikayeye hayran olur ve yönetmen Robert Mulligan'a hemen rolü kabul ettiğini duyurur. Bir röportajında bu filmin kariyeri boyunca yer almaktan büyük mutluluk duyduğu filmlerin en başında geldiğini de söyler. 

Seçtiği profiller gibi kendi de liberal görüşlü ve çok özel bir insandır Peck. Birkaç ilginç örnekle size ne demek istediğimi anlatayım:) 1980 yılında finansal sorun yaşayan Chrysler bünyesinde çalışan 600.000 kişinin işinden olma ihtimalini gazetede okuyan Peck, bu duruma kayıtsız kalamaz.  Ücretsiz olarak firmada sıcak satış yapar, ve aynı zamanda reklamlarında da rol alır. Böylerce yüz binlerce kişinin işini sağlama almış olur. Bir dönem Academy'nin başkanlığını da yapan Peck, Martin Luther King'in suikast haberini alınca, tarihinde ilk defa Oscar ödül törenini erteletir. 1997 yılında GLAAD'ın  (Karalamalara karşı Gay ve Lezbiyen İttifakı) bir toplantısına sunucu olarak katılan Peck, bu gruba sonsuz destek verdiğini açıklar. Kendisi aynı zamanda silahlanmaya da karşıdır ve bu konuda sürekli demeç verir. Dostu ünlü aktrist Elizabeth Taylor'ın AIDS için kurduğu vakıfta gönüllü olarak zevkle çalışır ve dostuna sürekli destek olur. Ve bence en hoş olanı ise Michael Jackson ile olan dostluğudur. Bir Frank Sinatra hayranı olan Peck, aynı zamanda sıkı bir Elton John ve Michael Jackson hayranıdır. Hayran olduğu sanatçılarla da sıkı bir dostluk kurmasıyla da tanınır.

Michael Jackson, Elizabeth Taylor, Gregory Peck (1987)
25 senelik dostluklarında Peck, Jackson için 1993 yılında yapılan sübyancılık suçmalarında ona destek olur ve ilgili konuda Jackson lehine basın açıklamaları yapar. Peck yaşamının sonuna kadar Jackson ile sıkı dostluğunu devam ettirir.

Michael & Peck (2003)
Yazarımız Harper Lee de bu hikayesinde gerçek hayatta bir dostuna yer vermiştir.  Bu dostu kendi gibi yine çok ünlü bir yazardır. Kim olduğunu söylemeden önce konu:
:)

? :)
Konu:

Hikaye,1932 yılında Alabama eyaletine bağlı Maycomb isimli sessiz ve kendi halinde bir kasabada geçmektedir. Kasaba 2.Dünya savaşı öncesi buhran dönemi etkisi altındadır. Bunun yanısıra kasabada ırkçılık da hakimdir.  Küçük Rem ve Scout'un babası Atticus Finch, kasaba halkı tarafından saygı duyulan ve çok sevilen yardımsever bir avukattır.  Eşinin ölümünden sonra 2 yaşındaki kızı Scout ve 6 yaşındaki oğlu Rem'in bakımını tek başına üstlenmiştir. 



Evlerinde çalışan bir de siyahi yardımcıları vardır Estelle. Estelle çocukların terbiyesinin yanı sıra evin düzeninden de sorumludur.  Atticus'un sevilmesinin nedeni sadece dürüstlüğü değil, zor durumda olan kişilerden para almadan da yardımlarına koşmasıdır.  Erkeksi tavırları olan 6 yaşındaki Scout, biraz hırçın olmasına rağmen sevgi dolu bir ufaklıktır. 10 yaşında olan Rem ise biraz mesafeli bir çocuk olmasına rağmen kardeşini her zaman kollar ve babasına derin bir sevgi ve saygı duyar. İkili Dill adında teyzesine yazları kalmaya gelen bir ufaklıkla kısa zamanda arkadaş olur ve birlikte vakit geçirmeye başlar. 



Rem ve Scout'un yüzünü hiç görmedikleri ve anlatılanlardan bildiği kadarıyla akıl hastası Boo Radley adında çok korktukları bir de komşularının oğlu vardır. Çocuklar zaman zaman Boo'nun da evini taciz ederek onunla iletişim kurmaya da çalışır. 
Olaysız olan kasaba, günün birinde Atticus'un, beyaz bir kadına tecavüz edip dövdüğü iddia edilen Tom Robinson'ın savunma avukatlığını üstlenmesiyle çalkalanır. Kasaba halkı sevdikleri Atticus'un bu hareketine anlam veremez ve kısa zaman içerisinde ona tepki gösterir.  Tepkilere kayıtsız kalan prensip sahibi ve idealist Atticus ise tüm kasaba halkına karşı tek bir uğurda mücadele edecektir: Kim ve ne renkte olursan ol, haksızlığa karşı hayır! 

Bilgi ve yorumlar (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)

Hikaye aslında Harper Lee'nin çocukluğunu geçirdiği Güney Amerika'da Alabama eyaletinde yer alan Monroeville kasabasında geçmektedir. Filmin yapımcıları Alan J.Pakula ve Robert Mulligan, yazarımız Harper Lee'nin memleketi Monroeville'yi ziyaret ettiklerinde burada çekim yapamayacaklarını anlarlar. Çünkü artık kasaba modernleşmiştir. Bunun üzerine yapım ekiplerine Universal stüdyolarında Monroeville'ye benzeyen bir kasaba düzeni kurmaları için harekete geçirirler. Çalışmalar devam ederken bir gün Lee sete gelir ve şok geçirir. Kasabasında gibidir! Böylelikle sanat yönetmenleri Alexander Golitzen ve Henry Bumstead tarafından kurgusal bir kasaba oluşturuluverilir ve adı da Maycomb konulur. Set 30 binadan oluşturulur ve inşası için 250.000 Dolar harcanır.  Tüm bu emekler ikiliye Oscar heykelcikleriyle geri dönüş yapar.  Toplam 2 milyon Dolar bütçe ile çekilen film, 13 milon Dolar gişe hasılatı yapar. 


Bazı filmlerin güzelliğini film daha başlarken anlarsınız. Kaşınıza ilk çıkan görüntülerden, müzikten ve seslerden. Bu filmde böyle bir görüntü kümesi ve özel tını vardır başlarken.  Ufak bir çocuk mırıldanarak küçük bir teneke kutusunda biriktirdiklerini gösterir bize.


Dikkatinizi çektiyse filmde bir aşk hikayesi yoktur. Hikaye ne kadar sağlam olursa olsun o dönemlerde Hollywood'ta böyle bir filmin yapımcılığını üstlenmek bir risk olarak görülüyordu. Birçok yapımcı ve yönetmenin geri çevirdiği filme yapımcı Alan J.Pakula kayıtsız kalamaz ve ortağı yönetmen Robert Mulligan'ı da ikna ederek film üzerinde çalışmaya başlar. Bu ikilinin birlikte yapımcılığını üstlenecekleri 6 filmden ilkidir. Filmin yapımcılığına kendi yapım firması ile (Brentwood Productions), Gregory Peck de dahil olur.  Bu üçlü 1963 yılında Kaptan Newman filminin de yapımcılığını üstlenir.

Captain Newman M.D. (1963)
Jakula 1976 yapımı "Başkanın Adamları" filminin de yönetmenidir.

Jakula, Robert Redford, Dustin Hoffman (Başkanın Adamları, 1976)
Kendisi aynı zamanda Meryl Streep'e 2.Oscar heykelciğini kazandıran 1982 yapımı "Sophie'nin Seçimi" filminin de yönetmen ve yapımcısıdır.

Sophie'nin Seçimi (1982)
Sıcacık bir baba-çocuk ilişkisi vardır filmde. Sorumluluk sahibi, tatlı-sert Atticus'a hayran olursunuz. Çocukları belki de Atticus'u bir "ebeveyn" değil de bir "dost" olarak gördüklerinden, daha küçük yaşlarından itibaren ona baba yerine ismiyle seslenirler hep: Atticus. Atticus bu durumu bile anlayışla karşılar. Prensip sahibi ve işinin ehli olduğu anladığımız Atticus, yuvasına çocuklarına döndüğünde yumuşacık ama çocuklarını bilinçle eğiten bir baba pardon "dost" oluverir. Buhran döneminde en çok çiftçilerin etkilendiği ve onların da yoğunluklu bulunduğu kasabalarında, Atticus'un durumu daha iyidir. Buna rağmen çocuklarına bu insanlara nazikçe ve anlayışla yaklaşmaları gereğini aşılar film boyunca. Filmin en hoş sahnelerinden biri, babasının karşılıksız yardım ettiği çiftçi Cunnigham'ın onlara nezaket olsun diye Atticus'a bahçesinden ürün getirdiği sırada, minik Scout'un koşarak babasını evden getirip adama teşekkür ettirmesidir. Atticus o kadar ince bir insandır ki, kızına bunu bir daha tekrarlamamasını, Cunnigham'ın mahçup olduğunu söyler. Minik Scout ve Rem, zavallı Cunnigham'ların minik oğulları Walter'ı bir gün öğle yemeklerine davet eder. Uzun zamandır et yememiş zavallı Walter'a, Atticus bir yetişkin gibi yaklaşıp onunla sohbet eder. İşte tam bu sohbette filmimizin adını da oluşturan "bülbül" konusu açılır. "Favori diyalog" bölümümde de gördüğünüz üzere, Atticus babası ona çocukken eline ilk tüfeği verdiğinde bir süre sonra kuş avlamaktan hoşlanacağını ama kesinlikle bülbülleri vurmamasını, çünkü onların çevresine zarar vermeyen hatta şarkılar söyleyerek neşe ve huzur saçan yaratıklar olduğunu söylemiştir. Zararsızlara zarar verme...Atticus'un ince bir insan olması aslında onun empati yeteneğinden gelir. Atticus film boyunca farklı insanlarla tüm diyaloglarında karşısındaki tartar gibi bakar zaten. Suratına tükürüldüğünde bile Atticus derin derin bakar karşısındakine. Düşünür, düşünür...Muhtemelen o esnada kendi deyimiyle "karşısındakinin derisinin altına girip orada dolaşıyordur" Minik Scout'a verdiği en güzel öğütlerden biri de budur bence. İnsanlarla iyi geçinebilmek için onların gözünden bakmalısın...İşte Atticus'un sırrı budur.
İşte Atticus bu yüzden tüm kasaba halkı tarafından sevilir ve saygı duyulur. Kiminle nasıl konuşması ve nelerden konuşması gerektiğini bilir.  Aslında her insanın içinde iyilik olduğunu ve onu görmek gerektiğine inanır Atticus. Yan komşuları yaygaracı Bayan Dubose ile sadece Atticus iyi geçinir. Çünkü kadını memnun edecek konuları biliyordur. Çocukları ile harika geçinir, çünkü onların sorularını asla yanıtsız bırakmaz. Ve en önemlisi zamanı geldiğinde bir zenciyi savunabilir çünkü rengi ne olursa olsun o derinin altında dolaştığında onu haklı bulmuşsa Atticus'u durduracak hiç bir güç yoktur.







Çocuklar babaları tanıdıkça ona hayran olmaktan kendilerini alamazlar. Bu Atticus'un ciddi kişiliğinin altında kasabanın en iyi keskin nişancısı olduğunu öğrendiklerinde de pekişir. Bu gbi ufak konularda baba sevgileri büyürken, Atticus'a gerçekten aşık oldukları an, onun tüm kasabayı karşısına alıp bir zenci olan Tom Robinson'ı savunmayı kabul etmesi olur. Çocuklar Atticus'a o kadar güvenir ki, en başından itibaren bu konuda babalarını kendince desteklemeye çalışırlar. Okulda Atticus'a laf eden çocukları döverler. Atticus içinde bulunduğu durumu Scout'a anlatırken, bir zenciyi savunmayı kabul ettiğini çünkü öteki türlü olduğunda kasabada başı dik gezemeyeceğini ama en önemlisi de çocuklarına iyi bir örnek olamayacağını söyler. 

Filmin en dokunaklı sahnelerinden biri de minik Rem'in önderliğinde çocukların Atticus'un en zor zamanlarında daima yanında olmalarıdır. 



Rem yaşı gereği Atticus'un aslında büyük bir tehlike içinde olduğunu farkeder. Atticus bu mücadelesinde gerçekten tek başınadır ve hiç sesi de çıkmaz. Yaşı ve gücü ne olursa olsun Rem babasını asla bırakmaz. Kasaba halkı Tom'u linç etmek için hücre evine gittiğinde ve Atticus onlarla tek başına karşı karşıya geldiğinde, Atticus'un yanında sadece çocukları vardır ve ona sadece çocukları destek olur. Hatta minik Scout sevimli diyaloglarıyla halkı yatıştırıp dağıtmayı da becerir. Atticus, her ne kadar çocuklarının bu tehlike içinde yer almasını istemese de, onlarla her seferinde gurur duyduğunu derin bakışlarından anlayabiliriz.






Çocuklar babalarını büyük mahkeme günü savunmasını yaparken de mahkemede yalnız bırakmazlar.  Çocuklar mahkeme salonunda zenci olan pederle girip, zencilerin bir arada olduğu bölümde izlerler.  Atticus'un savunmasını yaptığı 9 dakikalık bu sahne yönetmen Mulligan tarafından kesintisiz çekilmiştir. Etkileyici olmasının sebeplerinden biri de budur belki de. 
Atticus'un savunmasını yaparken bize sunduğu delillerden zavallı Tom'un gerçekten de masum olduğunu, mağdur konumundaki Mayella'nın aslında Tom'a asıldığı için kendi babası tarafından feci bir şekilde dövüldüğünü anlarız. Zavallı Tom ise bir aile babasıdır. Mayella'ya her zaman iyi niyetiyle yaklaşmış, hatta kadının içler acısı durumuna acımıştır. Kadına her seferinde niye yardım ettiği sorulduğunda da bu şekilde yanıt verir ve avukat dahil salondaki herkesi şaşırtır. Bir zenci bir beyaz kadına acımaktadır! Maalesef çoğu kişi Tom'un da bir insan ve onun da bir kalbi olduğunu görememektedir.




Zavallı Tom iftiraların kurbanı olur. Mayella mahkemede yalan söyleyerek ona Tom'un saldırdığında ısrar eder. Biraz dikkatle aslında Mayella'nın tüm gerçekleri söyleyeceğine dair kitaba el bastırılması esnasında kadının elini havada tuttuğunu da farkedebilirsiniz! ;)



Maalesef herkes gerçeği görmüş olmasına rağmen, zavallı Tom yine de suçsuz bulunur. 
İşte şimdi geldik filmin en etkileyici sahnesine! Kararın açıklanmasının ardından salon birden boşalır. Atticus düşünceli bir şekilde eşyalarını toplar ama hala odaklıdır, kafasında temyiz mahkemesi için fikirler geçtiğini anlarız. Üst balkondaki zenci seyirlerin hiçbiri yerini terketmez ve Atticus'u bekler. Atticus düşünceli bir şekilde salonu terk ederken hepsi saygıyla ayağa kalkar ve onun geçmesini bekler. O sırada uyuyakalmış olan minik Scout'u peder kaldırır ve babanız geçiyor ayağa kalkın der:( Burada ağlamayan var mı?







Atticus bu durumdan haberdar bile değildir. Kafasını kaldırıp yukarı bakmaz bile...Büyük insandır Atticus...Ve işte çocukları ona burada aşık olur.



Yönetmen Robert Mulligan, sahne tekrarlarında çocukların rollerindeki inandırıcılığını kaybettiğini farkedince, onların sahneleri tek seferde kesmeden çekmek için uğraşır. Hatta çocukları doğaçlama yapmaları için de serbest bırakır. Filmde Scout karakterini canlandıran Mary Badham gerek görünümü, gerek ses tonu gerekse oyunculuğuyla gerçekten farklı bir karakter. Mary karşılıklı sahnesi olduğu diğer oyuncuların da repliklerini ezberler. hatta çekimler sırasında yanlışıkla onlar yerine konuştuğu da olur:) Bunlardan bir tanesi de babasıyla arabada gittiği sahnede babasının repliğini söylediği sahnedir. Yönetmen Mulligan çocuk sanki babasını taklit ediyormuş hissiyatı verdiği için bu sahneyi kesmez. Fakat bu durumdan Rem'i canlandıran Philip Alford oldukça rahatsız olur ve ikili sürekli kavga eder:) 9 yaşındaki Mary, 60'lı yıllarda Oscar'a aday olan en küçük oyuncu ünvanına da sahip olur. Ne var ki ödülünü ileriki haftalarda kendisinden ve filminden bahsedeceğim 14 yaşındaki oyuncu Patty Duke'e kaptırır.

Patty Duke, Karanlığın İçinden (1962)
Rahat tavırlasırla set ekibi tarafından da çok sevilen Mary ile Gregory Peck'in kimyası ise inanılmazdır. Mary ile sıkı bir dostluk kuran Peck, onunla yaşamının sonuna kadar görüşür ve onu "Scout" diye çağırır hep:)

Sinemaya bu muhteşem filmle harika bir çıkış yapan Mary ve Philip ne var ki bu filmden sonra beyazperdeye kendi rızaları ile veda eder. Mary evlenir ve öğretmenlik yapmaya başlar. Philip bir süre TV film ve dizilerinde yer alsa da o da kısa bir süre sonra veda eder bu serüvene.

Filmimizden uzaklaştık mı ne:) Devam edelim. Tom maalesef vurulmak için kaçar ve şerifin adamları tarafından öldürülür. Bu Atticus'u derinden yaralar. Hala Tom'un için mücadele etmeye hazırdır çünkü. 
Aradan zaman geçse de Mayella'nın babası Bob Ewell'in Atticus ve ailesine olan nefreti ve hıncı dinmez. Bir akşam, Rem ve Scout, okul gösterileri için kasaba merkezine gitmek üzere ormandan geçerken,Rem biri tarafından saldırıya uğrar. Bu sahne gerçekten çok ilginç ve heyecanlıdır. Rem'e kimin saldırdığını bir türlü göremezsiniz. Scout da sosis kostümü giydiğinden olanları bir türlü net olarak göremez ve sürekli oradan oraya yuvarlanır. Rem kardeşi için büyük mücadele eder. Fakat saldırgan ona haince davranarak zavallı Rem'i bayıltır. Saldırgan tam Scout'a yönelirken birden başka bir adam görürürüz. Bu sefer de o saldırganı durdurmaya çalışır. İki adamın mücadelesini Scout'u izlerken görmeye çalışırız. Sonunda 2.adam kazanır, baygın Rem'i kucağına alarak evine doğru yollanır. Scout da arkalarından koşar. Adam Rem'i yatağına yatırır. Adamın yüzünü hala görmeyiz. Atticus telaşla Scout'u bulur ve neler olduğunu sorar. Rem'in eve nasıl getirildiğini görmemiştir. Şerifi ve doktoru arar ve Rem ile ilgilenir. Scout kostümünden dolayı hiçbir şey görememiştir ama birinin Rem'i getirdiğini görmüştür. Şerif geldiğinde Atticus'u şok edecek haberi verir: Bob Ewell kalbinde bir bıçakla ormanda ölü bir şekilde yatmaktadır! İki adam aynı anda dönüp baygın olan Rem'e bakarlar. İkisi de bunu Rem'in nasıl yapabileceğini algılamaya çalışır. O sırada Scout odanın kapısının arkasında saklanan adamı görür ve ampülü yanar:) Rem'i kimin kurtardığını biliyorum diye bağırır, kapının arkasında saklanan yan komşuları BOO! Boo'yu hatırladınız mı? Çocukların sürekli rahatsız etmeye çalıştıkları, bir türlü yüzünü görmedikleri ama evden ailesi tarafından hiç çıkarılmayan mental rahatsızlığı olan Boo...

Zavallı Boo aslında başından beri çocukların ilgisinin farkındadır. Hatta ağaç kovuğuna çocuklara kendinin sahip olduğu eşyaları da hediye olarak sunar. Rem tüm bu hediyeleri filmin taa başında gördüğünüz kutuda biriktirir. O kutudakilerin hepsi aslında Boo'dan hediyedir onlara...Romanda Boo'nun saçlarının ve kaşlarının bembeyaz olduğundan ve gün ışığına çıkmadığından bahsedilir. Buradan Boo'nun albino olduğunu anlarız. Boo çocukları aslında her zaman takip etmiştir. Bob çocuklara saldırdığında da Bob ile mücadele eden ve onu öldüren de yine Boo'dan başkası değildir.
Atticus Boo ile saygıyla tokalaşır ve ona teşekkür eder.




Pekiiiii Boo'yu canlandıran ünlü aktörü tanıdınız mı?

Filmin sonunda karşımıza Boo Radley olarak çıkan oyuncu ünlü aktör Robert Duvall'den başkası değildir! Bu film ünlü aktörün beyazperdedeki ilk büyük çıkışıdır, üstelik filmde ağzını bile açmaz:) Bu rolü için bile Duvall titizlikle çalışır. Saçlarını platin sarısına boyattıran aktör, romana uygun olması için 1,5 ay güneşe çıkmaz ve yüzünü iyice soldurur da. 


Robert Duvall, 2017
Robert Duvall, 1962

İlginçtir ki 2014 yılında filmin en küçük yaştaki oyuncusu Mary Dunham'ın vefatından sonra, Robert Duvall, şu anda filmin yaşayan tek oyuncusu olarak kalmıştır. Tüm kadro ve yazar Lee dahil vefat etmiştir.


Boo'nun ortaya çıkışından sonra tüm taşlar yerine oturur. Ama Atticus çaresizdir. Boo'yu ortaya atmayı doğru bulmaz, çünkü delikanlı hastadır. Bunun üzerine Rem üzerinde yoğunlaşmaya başladığı anda şerif hışımla karşılık verir. Hayır der, Bob elindeki bıçağın üzerine düştü ve öldü..Şerif de insan olduğunu ve bu zavallı genci mahkum etmenin doğru olmadığını söyler Atticus'a...

Ve Scout babasının yanına gelir. Şerifin söylediklerini dinlemiştir. Atticus'a şerife hak verdiğini ve doğru olanın bu olduğunu aksi takirde bir bülbülü öldürmek zorunda kalacaklarını söyler.

Evet bülbülümüz Boo'dan başkası değildir ve bu zararsız ama faydalı masum genci öldürmeye kıyamaz!






Filmin sonunda Scout bize babasının iyileşme sürecinde tüm gece Rem'in yanında kaldığını, sabahları o gözlerini açtığında da yine karşısında babasının olduğunu anlatarak hikayeyi sonlandırır. Her zor gününde babasını asla yalnız bırakmayan Rem'i de, Atticus asla yalnız bırakmaz...

Müthiş bir bağlam değil mi?



Unuttuğumu düşünmüş olabilirsiniz ama unutmadım:)

Her yaz teyzesinin yanında yazı geçirmeye gelen minik Dill karakteri, Harper Lee'nin en yakın olduğu çocukluk arkadaşından esinlendiği bir karakterdir.  Peki kim bu, biliyor musunuz? 



Yazar Truman Capote'den başkası değil! Evet, Truman Capote ve Harper Lee çocukluk arkadaşıdır ve yaz mevsimlerini birlikte geçirirler. Hatta çocuklara yazı yazma alışkanlığını da aşılayan Almasa Lee'den başkası değildir. Çocuklardaki yeteneği fark eden Lee, onlara daktilo armağan ederek yazmaya da teşvik eder. Capote ve Lee'nin arkadaşları büyüdükçe dostluğa dönüşür ve ikili hayatlarının sonuna kadar da ayrılmaz. Bir röportajında Harper Lee, romanında gerçek hayatından hiç değiştirmeden yer verdiği tek karakterin de Dill olduğunu söyler. Yani Capote'nin çocukluğunu bize direk olarak resmetmiştir kendisi. Capote kendisine romanında yer veren Lee'ye "Other Voices, Other Rooms" romanında Lee'ye yer vererek karşılık verir. Lee, Capote'nin ünlü romanı "In Cold Blood" çalışmalarında ona asistanlık da yaparak destek olmuştur. 


Truman Capote & Harper Lee

Keyifle kalın!






























































Kaynaklar
http://www.rotka.org/
www.imdb.com

Share this article :

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Film İzle - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger