Latest Movie :
Recent Movies

En sevdiğim filmlerden: Cesur Yürek (Braveheart - 1995)


Yönetmen: Mel Gibson
Oyuncular: Mel Gibson
Sophie Marceau
Brendan Gleeson
Catherine McCormack
Tür: Aksiyon, Dram, Biyografi, Tarih
Yapım: ABD - 1995
Puan: 10

Sakın bu filmi henüz izlemedim demeyin. Cesur Yürek (Braveheart - 1995), Mel Gibson’un hem yönettiği hem de başrol oyuncusu olduğu güzel bir tarih, dram, aksiyon filmidir. Filmin bir de 5 dalda Oscar aldığını da ekleyelim.

Cesur Yürek filmini yıllar önce (20 yılı aşkın) ilk defa izlediğimde beni çok etkilemişti. Zaten etkilememesi de söz konusu olamazdı. Film gerçekten çok güzel bir hikâye sunuyor izleyiciye. Tarihten alınmış bir karakter olan William Wallace, saf bir aşk ve bu aşk için ölmeyi bile göze alan bir kahraman. Filmde  ayrıca işgal altında olan bir ülkenin bağımsızlığı mücadelesi ve bütün bunlara ek olarak çok güzel yapılmış aksiyon ve savaş sahneleri var. Yani bir izleyicinin filmden isteyebileceği her şey var.

Filmin konusu kısaca şöyle: Tarih 13. yüzyıl ve yer İskoçya. William Wallace çocukluğunda babası ve ağabeyini bir savaşta kaybeder. Bu savaş sonucu İngiliz Kralı Edward (Longshanks), İskoçya’yı işgal eder. Wallace daha sonra amcası tarafından Avrupa’da büyütülür ancak sonra ülkesine döner. Amacı burada bir ev ve yuva kurmaktır. Çocukluk aşkı Murron MacClannough ile evlenmek istiyor. Ancak Kral Edward’ın koyduğu “Prima Nocte” kanununda dolayı gizli evlenir.

Murron MacClannough’in İngiliz askerleri tarafından saldırıya uğraması, tecavüz girişimi sonucu bölgenin valisi tarafından idam edilir. William Wallace’ın valiye karşı başlattığı ayaklanma ve saldırı daha sonra bütün ülkeye yayılacak, basit bir öfke ve intikam duygusunun körüklediği ateş bir ülkenin özgürlük mücadelesine dönüşecektir.

Film eleştirmenler tarafından olumlu yorumlar alsa da tarihçiler tarafından eleştirilmiştir. Sebebi ise tarihi gerçeklerden çok uzak olması olarak gösteriliyor. Tabii Mel Gibson da kendini “benim yönetmen olarak tercihim” diyerek savunmuştu.

Tabii tarihte William Wallace diye birisi var. Eşinin ölümünden sonra bölge valisini öldürüyor. İngiltere’ye karşı mücadeleye önderlik ediyor ve başarılı savaş kazanıyor. Bir süre sonra da yakalanarak yargılanıyor ve idam ediliyor. Mel Gibson da buna Hollywood tadında aksiyon ve savaş sahneleri eklemiş, hikâyeyi de süslemiştir.

Sonuç olarak bence Cesur Yürek (Braveheart - 1995) çok başarılı filmlerden biri ve umarım hiçbir zaman (en azından önümüzdeki 50 sene) yenisini yapmaya kalkışmazlar.

2017’nin izlemeye değer filmleri


2017’de birçok film vizyona girdi. Bazıları devam filmi, bazıları yeniden yapım ve bazıları da ilk defa beyaz perdeye yansıyan yapımlar. İngiliz NME dergisi 2017 filmlerinden bir liste hazırladı. İzlemeye değer diye seçtiği listede 10 film yer alıyor.

Filmler arasında hemen baktığımda benim dikkatimi ilk önce Stephen King’in kitabından uyarlanan O (It) filmi çekti. Pek, korku gerilim türü filmleri sevmem. Ama galiba bu filmi izleyeceğim.

Listede mutlaka izleyeceğim iki film var. Biri Wonder Woman, çünkü o kadar övgüyle anlatıyorlar ki ben de sonunda izleyeceğim. Diğeri ise Blade Runner 2049. Yakınlarda Blade Runner (1982) filmini izledim. Yeni filmi görmeden önce eski filmi hatırlayayım diye. Listede benim dikkatimi çeken bir diğer film ise Christopher Nolan’ın en iyi filmi diye nitelendirilen “Dunkirk.”

Bu arada listede iki film var. Bazı ülkelerde 2016’ının sonunda bazılarında ise 2017’in Ocak, Şubat ve Mart aylarında vizyona giren. Bunlardan biri Aşıklar Şehri (La La Land) filmidir.

İşte NME’ye göre 2017’nin izlemeye değer 10 filmi.

10. O (It)

9. T2 Trainspotting

8. Wonder Woman

7 . Dunkirk

6. Aşıklar Şehri (La La Land)

5. Beni Adınla Çağır (Call Me by Your Name)

4. Moonlight

3. Blade Runner 2049: Bıçak Sırtı

2. Tam Gaz (Baby Driver)

1. Kapan (Get Out) 

Not: Bu liste size göre ne kadar iyi yapılmış? Eğer size göre bu listeye mutlaka girmesi gerekirdi dediğiniz filmler varsa lütfen yorumda belirtin. Bu önerilere göre yeni bir liste hazırlayacağım.

Bu animasyon pek sevilmemiş: Emoji Filmi (The Emoji Movie - 2017)


Yönetmen: Tony Leondis
Oyuncular: T. J. Miller
James Corden
Anna Faris
Tür: Animasyon, Macera, Komedi
Yapım: ABD - 2017
Puan: 4

Emoji Filmi (The Emoji Movie - 2017), izleyiciyi bir cep telefonunun içindeki dünyaya götüren bir animasyon filmi. Yaklaşık 50 milyon dolar bütçeli film, 215 milyon dolar gişe hasılatı elde etse de eleştirmenlerden ve izleyicilerden düşük not almıştır.

Animasyonun IMDb puanı 2,8 ve Rotten Tomatoes puanı sadece yüzde 9 (yüzde 91 çürük demiş). Ben de izlediğimde belirli bir noktadan sonra tamamen filmden koptum ve izlemeyi bıraktım. Sadece daha sonra bu yazıyı yazarken sonuna kadar (atlayarak da olsa) izleyebildim.

Filmin konusu aslında güzel. Günümüzde özellikle gençlerin adeta bir teknoloji ve daha doğrusu telefon bağımlısı olmasına değiniyor. Yatarken telefonla, kalkerken de telefonla kalkıyoruz. Filmde  emojilerin bulunduğu telefonun sahibi Alex de arkadaşları ve özellikle de hoşlandığı kız ile konuşmak yerine ona mesaj gönderiyor, emoji yolluyor. Yani gençlerin ne kadar telefon bağımlısı olduğuna odaklanıyor filmin alt konusu. Herkesin de elinde sürekli bir telefon var.

Üst konusu ise Alex’in telefonunda emojilerin yaşadığı bir şehir var: Textopolis. Ana karakterimiz ise Gene isimli “bezgin” (meh) emoji. Ancak anne ve babası gibi aynı bezgin suratı yapmak yerine farklı suratlar yapıyor. Alex de onu ilk defa kullanırken bir hata sonucu karışık bir emoji gönderiyor. Tabii Gene’nin silinmesine karar veriliyor ancak o düzelmek için kaçıyor. Arkadaşı da Hi5 emojisi. Bu macera onları telefonun içindeki diğer uygulamalar ve sair yerlere götürüyor.

Animasyonun konusunu şöyle yorumluyorum: Gene bir birey ve toplumun ona yüklediği rolü yapmıyor, yapamıyor ya da yapmak istemiyor. Ancak toplum kendisinden farklı olanlara, kendisine verile rolü yapmayanlara karşı çok acımasız. Hiç yaşama şansı tanımıyor. Ya sana biçilen rolü oynayacaksın ya da dışlanırsın.

Aslında başta da dediğim gibi filmin değindiği konular güzel ama işleyiş tarzı ve sunuşu seyirciyi pek canlı tutmaya yetmiyor. Ayrıca filmin devamındaki ana karakterin bütün dünyayı kurtarma gibi klasik Hollywood şablonunda olan öğeler belli bir kısmından sonra animasyonu sıkıcı yapıyor. Yani konuyu işleme tarzı çok bayağı. En çok da bence senaryosunda sorun ve kopukluklar var.

Film hâsılat olarak, 215 milyon dolarla başarı elde etmiş. Ancak görünen o ki filmi izleyenlerin çoğu beğenmemiş. IMDb’de oy kullanan 29 bin kişinin verdiği puan 2,8. Ayrıca Rotten Tomatoes’ta da 23 bin kişi oy kullanmış ve yüzde 60’ı beğenmedim diye oy vermiş.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verdiğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Game of Thrones'tan tekrar tekrar izlediğim sahne


Game Of Thrones (Taht Oyunları), son yılların en çok ses getiren ve konuşulan dizilerinin başında geliyor. Ancak izleyici her zaman özellikle hikâyesi yönünden pek tatmin kalmıyor. Çünkü dizinin “kahramanları” dediğimiz ana karakterler hepsi de beklenmedik şekilde öldürüldü.

Mesela böyle karakterlere Ned Stark, Catelyn Stark, Robb Stark, Jon Snow’u (öldü ve sonra dirildi) örnek verebiliriz. Yazarın ve yapımcıların hiç acımazı yoktur. Hak arayan, halkı olan ve iyinin yanında yer alan karakterler birbiri ardına öldü.

Diğer taraftan ise “kötü” diyebileceğimiz birçok karakter halen yaşıyor. Bunlardan biri de bana göre Lord Baelish karakteriydi. İlk sezondan itibaren birbiri ardında fitneler, yalanlar, tuzaklar hazırlayan ve sadece kendi çıkarını düşünen bir karakterdi. Ayrıca her seferinde de yaptığı kötülükler deyim yerindeyse yanına kâr kalıyordu. Ned Stark öldürülmesine eli var. Lysa Arryn’i (Catelyn Stark’ın kız kardeşi) ise bizar kendisi uçurumdan aşarı atıyor.  Sansa Stark’ın Bolton’lardan çektiği acılarda yine onun eli var.

Yedinci sezonda da Petyr Baelish türlü türlü oyunlarına devam ediyor ve bu sefer hedefinde iki kız kardeş var: Sansa Stark ve Arya Stark. Tam tuzağının işe yaradığını düşünürken bu sefer Lord Baelish kendisi tuzağa düşüyor. Türkçe desek ava giderken avlanır.

Tabii bu sahne, sonunda en azından bir kere kötünün zafer kazanamadığı, tuzağının işe yaramadığı ve iyilerin yendiği bir an olduğu için sanki bir izleyici olarak uzun süredir beklediğim güzel bir an gelmiş hissi verdi. Sahneyi tekrar ve tekrar izledim. Bahsettiğim sahneyi de aşağıda paylaşıyorum.

Dikkat: Sahne +18 ve şiddet görüntüleri içeriyor.

Agatha Christie’nin başyapıtının film uyarlaması: And Then There Were None (2015)


Yönetmen: Craig Viveiros
Oyuncular: Charles Dance
Maeve Dermody
Burn Gorman
Sam Neill
Aidan Turner
Toby Stephens
Tür: Dram, Gizem, Korku, Suç
Yapım: İngiltere - 2015
Puan: 9

On Küçük Zenci kitabı, ünlü İngiliz polisiye yazarı Agatha Christie’nin hem Türkiye’de hem de dünya genelinde en çok okunan kitabıdır. Kitabın başlığı, yazıldığı 1939’da ABD baskısı için ırklı bulunmuş ve “And Then There Were None” şeklinde değiştirilmişti. Bu ifade aynı zamanda kitap ve filmdeki şiirin son mısrasıdır.

Agatha Christie’nin On Küçük Zenci kitabını okuduktan sonra kitabın film uyarlamasını aramıştım. Çok bilinen ve okunan bir kitap olduğu için de sayısız uyarlaması var desek yeridir. Bir arkadaşın tavsiyesi üzerine 2015 yılında yapılmış bu mini diziyi tercih ettim. Film kitaptaki olayları birebir takip ediyor. Zaten bence konuyu biraz bozmak bütün eseri bozmak anlamına gelirdi. And Then There Were None (2015) başlıklı mini dizi 55 dakikalık üç bölümden oluşuyor.

Filmin konusu şöyle: Bir birini hiç tanımayan 10 kişi Bay ve Bayan Owen isimli kişilerden Asker Adası’na (orijinali Zenci Adası ama bazen Indian Island ya da Soldier Island diye de değiştiriyorlar) davet edilirler. Her birine oraya gitmeleri için güçlü bir sebep sunulur. Bazılarına iş, bazılarına para, bazılarına da bir arkadaşlar buluşma veya tatil fırsatı.

Bu 10 kişi adaya gelir ve çok güzel bir akşam yemeği yer. Ancak henüz ev sahiplerinden bir haber yoktur. Daha doğrusu hiç olmayacaktır. Yemek bitip de çay faslına geçince evin bir yerlerinden yüksek sesle birisi konuşmaya başlar ve evdeki her bir kişiyi birilerini öldürmekle suçlar. Bu ses önceden bir plaka kaydedilmiş ve bir gramofonla çalınmıştır.

Misafirler bu suçlamalar karşısında hem kızar hem de korkuya kapılır. Sabah ilk iş bu adadan gideceklerini söylerler. Ancak ilk ölüm bu bandın okunmasından hemen sonra yaşanır. Tabii devamı da gelecektir. Tam da evin her yerine asılan “On Küçük Asker” şiirinde yazıldığı sırayla ve şekilde. Bunu kim ve nasıl yapıyor? İşte bu olay da gizemini sonuna kadar koruyor.

Ben Agatha Christie’nin Hercule Poirot karakterini ve onun geçtiği film ve kitapları severim. Ama bu film ve kitabı da Agatha Christie’nin başyapıtıdır. Agatha Christie severlerin kaçırmaması gereken bir film.

En iyi Sovyet filmleri: Operasyon “I” ve Şurik’in Diğer Maceraları (1965)


Yönetmen: Leonid Gayday
Oyuncular: Aleksandr Demyanenko
Aleksey Smirnov
Natalya Selezneva
Georgiy Vitsin
Yuriy Nikulin
Yevgeniy Morgunov
Tür: Komedi
Yapım: Sovyetler Birliği - 1965
Puan: 10

Sinema ve filmlerle ilgili yazılarımda sadece popüler ve günümüzün filmlerini değil, aynı zamanda farklı ülkelerden filmlere de yer vermeye çalışıyorum. Bu yazıda ise en iyi Sovyet filmlerinden birinden bahsedeceğim.

Operasyon “I” ve Şurik’in Diğer Maceraları (Операция «Ы» и другие приключения Шурика - 1965), Sovyet komedi filmlerinin en iyi ve en beğenilen örneklerinden biridir. 50 yılı aşkın bir süre önce çekilmesine rağmen, halen popüler olan ve çok beğenilen bir film. Hatta şöyle ki filmin IMDb’deki puanı 8.7, Rotten Tomatoes izleyicilerinin yüzde 93’ü beğenmiş ve Rus film sitesi KinoPoisk’te 300 bine yakın kişinin oy vermesi sonucu toplam 8.7 puan almış. Yani film halen çok popüler ve beğenilerek izleniyor.

Filmin yönetmeni Leonid Gayday. Film 1965 yılında Sovyetler Birliğin’nde vizyona girdiğinde çok beğeni almış ve 70 milyon kişi tarafından izlenmiş.

Film üç bölümden oluşuyor: Ortak (Напарник), Hayal (Наваждение) ve Operasyon “I” (Операция «Ы»). Her üç bölümün ana karakteri ortaktır ve adı da Şurik.

Film bir yandan Sovyet dönemini çok iyi yansıtırken, diğer yandan da az da olsa mizahi bir dille Sovyet toplumunun “propagandasını” yapıyor. Örneğin ilk bölümde (Ortak) kısa hapis cezası alan biri, bir inşaata çalışmaya gönderiliyor. Öğle yemeğinde bu mahkûma verilen yemekleri bir görseniz. Çorba, kebap ve tabii kompostosunu da talep etmeyi unutmuyor mahkûm. Ancak diğer tarafta ise üniversitede okuyan ve para kazanmak için de inşaatta amelelik eden öğrenci Şurik kuru ekmek ve süt yiyor.

Hayal (Наваждение) bölümü ise bir üniversitede sınav dönemi ve öğrencilerin telaşını anlatıyor. O kadar ki öğrenciler bu sınav heyecanından kendilerini kaybediyor. İşte bunun sonucu Şurik’in başından inanılmaz olaylar geçiyor.

Operasyon “I” (Операция «Ы») bölümünde ise Sovyet komedisinin en iyi bilinen üçlüsünü görüyoruz: Trus (Georgiy Vitsin), Balbes (Yuri Nikulin) ve Bıvalıy (Yevgeniy Morgunov). Bu anti-kahramanlar bir depoyu soyacaktır ancak önlerine Şurik çıkar. Tabii macera, koşuşturmaca ve komedi devam ediyor.

Bu arada bu filmi internette çok rahatlıkla bulabilirsiniz. Türkçe altyazı bulamazsanız bile, Rusça konuşmaları çok azdır ve onlara bile gerek kalmadan filmin keyfini çıkarabiliriniz.

Her Çocuk Özeldir (Taare Zameen Par - 2007)


Yönetmen: Aamir Khan
Oyuncular: Darsheel Safary
Aamir Khan
Tisca Chopra
Vipin Sharma
Tür: Aile, Dram
Yapım: Hindistan - 2007
Puan: 10

Her Çocuk Özeldir (Taare Zameen Par - 2007), yapımcılığı ve yönetmenliğini Aamir Khan’ın yaptığı güzel bir Hint filmidir. Özellikle konusu çocuklar ve ana karakteri çocuk olan neredeyse bütün filmler çok beğenilir. Tabii bir de film güzel yapılmışsa. Bu film de özel ilgiye ihtiyaç duyan ve disleksi sorunu olan çocuklara dikkat çektiği için de ayrı bir önem taşıyor.

Tabii disleksi demişken ne olduğunu da kısaca söylemek gerekiyor. Bu aralar televizyonlarda disleksi ile ilgili bir reklam dönüyor. Özellikle disleksinin bir hastalık olmağı vurgulanıyor. Disleksi öğrenme bozukluklarından biridir. Her ne kadar disleksisi olan çocukların üstün zekası ve yetenekleri olsa da özellikle okumada zorluk yaşarlar. Ancak özel eğitimle bunun üstesinden kolaylıkla gelinir. Hatta disleksi olan ünlü isimlerin isimlerini duyarsanız çok şaşıracaksınız: Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Bill Gates.

Şimdi filmin konusuna geçelim. Ishaan Nandkishore Awasthi, 8 yaşında bir çocuk ve okulunu sevmiyor. Bütün derslerden kötü not alıyor ve sürekli öğretmenleri tarafından azarlanıyor ve yaramaz olmakla suçlanıyor. Evde de aynı durum. Annesi ne kadar çalışsa da oğlu derslerinde başarılı olamıyor. Çünkü o bir şeyi okumak istediğinde harfleri ve kelimelerin hareketli görüyor. Babası bir şirkette üst düzey bir yönetici. Ağabeyi ise onun tam tersi derslerinde çok başarılı ve bir de sporla uğraşıyor.

Ishaan Nandkishore Awasthi, her ne kadar derslerinde başarılı olamasa da özellikle resim yapmayı çok seviyor ve hayal gücü çok gülcü olan bir çocuk. Derslerinin kötü olmasından dolayı babası en sonunda onu yatılı okula göndermeye karar verir. Burada ise öğretmenler çok katıdır. Gördüğü sürekli baskı yüzünden tamamen içine kapanır ve hayata küser.

Ancak bir gün okula yeni bir resim hocası gelir. Ram Shankar Nikumbh (Aamir Khan) diğer resim hocası gibi katı değildir. Zaten ilk dersine de çok farklı ve eğlenceli bir şekilde başlar. Müzik çalar, dans eder ve çocukları eğlendirir. Ayrıca derste de öğrencilere istedikleri resmi yapmalarını söyler.

Nikumbh çok kısa sürede Ishaan’ın bir sorunu olduğunu görür ve araştırması sonucu onda disleksi olduğunu öğrenir. Artık ona eğitimi konusunda özel ilgi gösterir ve yardım eder.

Film özellikle bir öğrenme bozukluğu olan disleksiye dikkat çekmesi açısından önemli. Ayrıca özel bakım ve ilgiye ihtiyaç duyan çocuklar konusuna da değiniyor. Zaten ana karakterlerden Nikumbh, zihinsel engelli çocukların olduğu bir okuldan gelen öğretmen.

Filmin dikkat çektiği başka bir konu ise öğretmenler ve öğretme metotları. Ana karakter Ishaan, özellikle öğretmenlerinin çok katı olmasından dolayı okulu sevmez. Hele Nikumbh’tan önceki resim öğretmeni tahtaya çizdiği resmi bütün hatları ve ayrıntıları aynı olacak şekilde çizilmesini ister. Başka bir öğretmen ise bir metnin yorumunu sorar. Cevabı ise öğretmenin öğrettiği bir şekilde ezberden verilmesini ister. Yani bu tür ezberle anlat eğitiminin her türlü yaratıcılığı yok ettiği belirtiliyor.

Her Çocuk Özeldir (Taare Zameen Par - 2007), birçok ödül alan ve Hint sinemasının son yıllardaki güzel örneklerinden biridir. Tabii Aamir Khan’ın filmde hem oyuncu hem de yönetmen olması birçoklarına göre filmin kalitesinin işaretidir.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verdiğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Jurassic World: Yıkılmış Krallık’tan ilk görüntü internete düştü


Haber: Javanshir Gadimov

Jurassic World (2015) filminin devamı olan Jurassic World: Yıkılmış Krallık’tan (Jurassic World: Fallen Kingdom - 2018) ilk görüntü internete düştü.

Jurassic World’un devam filmi Haziran 2018’te vizyona girecek. Ancak filmin konusu ve diğer ayrıntılar çok gizli tutuluyor. Şimdiye kadar hiçbir detay da verilmedi. Ancak devam filminden ilk görüntüyü Jurassic World’un yönetmeni ve yeni filmin de senaryo yazarları arasında olan Colin Trevorrow paylaştı.

Juan Antonio Bayona’nın yönettiği Jurassic World: Yıkılmış Krallık’tan (Jurassic World: Fallen Kingdom - 2018) yayınlanan ilk görüntü çok kısa ama bazıları özellikle yavru velociraptoru çok tatlı bulacaktır. Filmin ilk fragmanının gelecek ay yayınlanması bekleniyor.

Bu arada Jurassic World ile ilgili karışık düşüncelerim var. Her ne kadar orijinal seriyi çok seviyor olsam da 2015’teki yeni filmi çok başarısız bulmuştum. Çünkü bildiğimiz eski senaryo neredeyse aynı karelerle sadece yeni aktörler kullanılarak çekilmiştir. Yenilik bunun neresinde? Eski filmi izleyelim daha iyiydi. Devam filminin nasıl olacağını ise çok merak ediyorum.

Jurassic World (2015) ile Jurassic Park’ın (1993) sahnelerinin kare kare karşılaştırılmış halini buradan görebilirsiniz.

Ayrıca filmin vizyon tarihinin de 22 Haziran 2018 olduğunu hatırlatarak, sözü çok uzatmadan paylaşılan videoyu verelim.

Mel Gibson, 80’lerde James Bond rolünü geri çevirmiş


Haber: Javanshir Gadimov

Mel Gibson bu hafta katıldığı bir programda yaptığı açıklamada, 20’li yaşlarındayken aldığı ünlü İngiliz ajan James Bond rolü teklifini geri çevirdiğini açıkladı. Gibson’a James Bond’u oynama teklifi Roger Moore artık emekli olunca yapılmıştı.

Şimdi 61 yaşında olan ünlü aktör ve yönetmen Mel Gibson, 1980’lerde Cehennem Silahı (Lethal Weapon) ve Mad Max filmleri ile ün kazanmıştı.

Gibson’un büyük üne kavuştuğu 20’li yaşlarında James Bond rolünü oynama şansı verildiği ortaya çıktı. Çıktığı programda bu konuda konuşan Gibson, “20’li yaşlarında böyle bir rol için teklif almıştım ancak sadece yapmak istememiştim.” dedi.

Ancak buna rağmen o dönem yayılan söylentilerde yapımcı Cubby Broccoli’nin zaten İngiliz olmayan bir James Bond’a karşı olduğu biliniyordu.

Roger Moore’dan sonra ise James Bond rolü Timothy Dalton’a verilmişti.

En iyi bilim kurgu dizisi: Fringe (2008 - 2013)


Yazanlar: J.J. Abrams, Alex Kurtzman, Roberto Orci
Başrol: Anna Torv
Joshua Jackson
John Noble
Jasika Nicole
Lance Reddick
Blair Brown
Tür: Bilim Kurgu, Dram, Gerilim, Gizem, Korku, Psikolojik
Yapım: ABD - 2008 - 2013
Puan: 9

En sonda söyleyeceğim şeyi en başta söyleyeyim. Eğer uzun soluklu ve hiç sıkılmadan izleyeceğiniz bir bilim kurgu dizisi istiyorsanız, Fringe bence türünün en iyi dizisidir. Sizi her bölümünde etkileyecek, sürükleyecek, hiç sıkmayacak, hep şaşırtacak ve keyifli izleme sunacaktır. Hele ana karakterlerden Doktor Walter Bishop’un akıl almaz ve garip davranışları da sizi güldürecektir.

Başlıkta da dediğim gibi bence Fringe, en iyi bilim kurgu dizisidir. 2008 ile 2013 yılları arasında beş sezon boyunca toplam 100 bölüm yayınlandı. Özellikle ilk üç sezondaki bölümler, bir birinden farklı garip vakalar ve Fringe ekibinin onları çözmek için uğraşmaları keyifli ve soluğunu tutacağınız anlar yaşatıyor.

Dizinin ana konusu ve karakterleri şöyle: Olivia Dunham (Anna Torv), Peter Bishop (Joshua Jackson), and Walter Bishop (John Noble) hepsi FBI’ın Fringe Bölümü ekibinde yer alıyor.

Doktor Walter Bishop, çok zeki bir yandan da çılgın bir bilim adamıdır. Hatta o kadar çılgın ki daha sonra öğrendiğimiz gibi yaptığı keşiflerden kendisi de korkarak beyninin bazı parçalarını aldırıyor, sonra da akıl hastanesinde çok uzun bir süre geçiriyor.

Fringe ekibinin ana merkezi Boston’dur ve karşılaştıkları garip vakalar sonucu bir bilim adamına ihtiyaç duyarlar. Bu olayları anlayabilecek ve çözebilecek tek kişi de Dr. Bishop’tur. Çünkü zaten birçoğunu kendisi ya yapmış, ya da geçmişte teorilerini ya da deneylerini uygulamıştır. Ancak onu akıl hastanesinden çıkaracak bir kişiye ihtiyaç vardır. İşte oğlu Peter Bishop burada devreye giriyor. O da babası gibi süper zekadır ki olayları çözmede çok yardımı dokunacaktır.

Ekibin bir diğer önemli ismi ise FBI ajansı Olivia Dunham. Tabii bir dizide herkesin ya beğeneceği ya da aşık olacağı sarışın ve güzel bir kadın olmazsa olmaz. Ki Olivia Dunham’ın da geçmişinde ekibin diğer üyeleri ile bağı var. Henüz hiçbirisi bunu bilmiyor.

Fringe, bazı bölümleri korku ve psikolojik unsurlar da içeren güzel bir dizi. Bilim kurgu demişken bize bir yandan bu dünyadaki garip vakaları gösteriyor, bir yandan da paralel evrene götürüyor. Bizim dünyamız ve paralel dünya arasındaki bağ kuruluyor. Örneğin her iki dünyada da Dr. Bishop var. Her ikisi de bilim adamı. Bizim dünyamızdaki Walter, diğerine Walternatif diyor, yani alternatif Walter.
Dizinin ilk üç sezonu bence 10 puanı hak ediyor. Ancak son iki sezondaki konu geçişlerini iyi yapamamışlar. Biraz da bence dizi iyi tutunca yersiz uzatmaya çalışmışlar ki bütün dizilerde benzer bir durum vardır. Ondan dolayı son iki sezonda bazı anlam boşlukları oluyor. Ama genel itibariyle dizinin izlenmesine engel değil. Zaten bundan dolayı diziye sonuç itibariyle 9 puan verdim. Yoksa rahatlıkla 10 puanı hak ederdi.

Son olarak bence dizide en iyi oyunculuğu Walter Bishop karakterini canlandıran John Noble yapıyor. John Noble’u daha önce Yüzükleri Efendisi filminden Denethor karakteri ile biliyoruz, Minas Tirith şehrinin vekilharç hükümdarı. John Noble, dizide hem deli, çılgın ama süper akıllı bir Walter’i oynuyor, hem de paralel evrendeki acımasız ve aşırı soğukkanlı Walter’i. Her iki rolün de başarıyla üstesinde geliyor.

Not: Diziyi izlediyseniz, dizi ile ilgili yorumunuzu ve kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Ruhlar diyarına masalsı bir yolculuk: Ruhların Kaçışı (Spirited Away - 2001)


Yönetmen: Hayao Miyazaki
Oyuncular: Rumi Hiiragi
Miyu Irino
Mari Natsuki
Bunta Sugawara
Yumi Tamai
Tür: Animasyon, Aile, Macera
Yapım: Japonya - 2001
Puan: 10

Japon yönetmen Hayao Miyazaki’nin orijinal adı “Sen to Chihiro no Kamikakushi” olan Ruhların Kaçışı (Spirited Away - 2001) başlıklı animasyonu, aldığı onlarca ödülü hak eden çok güzel bir yapım. En başta “En İyi Animasyon” dalında Oscar alan film, saymakla bitmeyecek kadar çok ödüle layık görülmüştür. Ayrıca bu animasyon, 21. yüzyılın en iyi filmleri listelerinde birçok yerde ilk sıralarda yer alıyor.

Filmin konusu şöyle: 10 yaşındaki kız çocuğu Chihiro Ogino ve ailesi yeni evlerine taşınıyor. Chihiro babasının kullandığı arabada taşınmalarından dolayı sürekli şikâyet ediyor ve asık suratlıdır. Babası yeni eve kestirmeden gideyim derken yanlış yola sapar. Yolun sonunda ise garip bir duvar, tünel ve terk edilmiş gibi görünen bir yer var. Bu yeri ilginç bulan Chihiro’nun annesi ve babası, kızlarının bütün itirazlarına rağmen yeri keşfetmeye çıkarlar. İlk önce kurumuş bir nehri geçer, sonra da terk edilmiş gibi görünen bir panayır yerine varırlar. Ancak bir dükkân açıktır ve burada bol yemek vardır. Chihiro’nun ebeveynleri kendilerini tutamaz ve yemekleri yemeye başlarlar.

Chihiro ise yemek yemek istemediği için bu yeri keşfe devam eder ve çalışan bir hamam görür. Ancak yine ortalıkta kimse yoktur. Aniden Haku isimli bir oğlan çocuğunu görene kadar. Haku, kızı uyarır ve hemen bu yeri terk etmesi gerektiğini söyler. Çünkü burası ruhlar diyarıdır.  Eğer hemen gitmezse burada sonsuza kadar kalacaktır. Ancak anne ve babası için artık çok geçtir. Ruhların yiyeceklerini yedikleri için buradaki hamamı işleten cadı Yubaba onları domuza dönüştürmüştür. Akşam olup nehir de artık suyla dolunca, Chihiro da karşı tarafa geçemez.

Chihiro yalnız kalır. Ancak az önce tanıştığı Haku ona bu yerden hem kendisini hem de anne ve babasını kurtarmak için yapması gerekenleri öğretir. En başta hamama gidecek ve cadı Yubaba’nın yanında çalışmaya başlayacaktır. Kendi ve ebeveynlerinin kurtuluşu bu garip yaratıklar ve ruhlarla dolu diyarda mahsur kalan 10 yaşındaki kızın cesaretine kalmıştır.

Filmin konusu ve işlediği temadaki bazı unsurlar Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında eserine benzetiliyor. Gerçekten de bazı motifler benzerdir. Mesela bir kızın büyülü bir dünyaya yolculuğu, insanların yediği yemeklerden dönüşmeleri ve sair. Ancak diğer yandan da Japon kültünün temel yapı taşlarına da sahip. Ejderler, ruhlar ya da nehirlerin ruhları ve diğer motifler.

Film gerçekten baştan sonra izleyeni kendisine bağlayarak, bitene kadar sunduğu masalsı dünyaya sürüklüyor. Diğer yandan ise belki ilk defa karşılaştığınız çok farklı masalsı karakterler de her yönüyle hem dikkat çekici hem de farklı bir atmosfer oluşturuyor.

Film 15 yılı aştık bir süre önce yapılmış ama ben ilk defa izledim. Şimdiye kadar da izlemediğim için çok şey kaçırdığımı düşünüyorum. Ancak geç değil, siz de henüz izlemediyseniz Japon animasyon filmlerinin bu en iyi örneklerinden birini biran önce izleyin.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Cannes Film Festivali’nin 2018 yılı tarihleri değişti


Haber: Javanshir Gadimov

Cannes Film Festivali’nin 2018 yılı tarihleri değişti. Festivalden yapılan açıklamada yeni tarihler 8 Mayıs (Salı) ile 19 Mayıs (Cumartesi) olarak bildirildi.

71. Cannes Film Festivali, 2018 yılında bir önceki yıla göre bir gün önce başlayacak. Ancak festivalin devam ettiği gün sayısı değişmeyecek.

Cannes Film Festivali’nden yapılan açıklamaya göre, açılış töreni 8 Mayıs Salı günü yapılacak. Ödül göreni ise 19 Mayıs Cumartesi günü düzenlenecek.

Tarih değişikliği ile ilgili yapılan açıklamada “2017’deki yıl dönümü etkinliğimizden sonra Festival tarihinin yeni periyoduna başlıyoruz.” denildi.

Ayrıca festival organizasyonunda prensiplerde de değişiklik yapılacağı belirtilirken, “Bununla birlikte asrımızın sinemasını sorgulamaya ve karışıklıklarını sunmaya devam edeceğiz.” denildi.

Ayrıca Salı günü başladığı için hafta sonunda önce gala yemeği yapma ihtimalleri de olduğu açıklandı. Daha bir dizi yenilik gelecek.

Öyle görünüyor ki Cannes Film Festivali, 71. törenine kendini her açıdan yenileyerek girmeyi amaçlıyor. Tarih değişikliği ise bunun sadece bir başlangıcı.

Belgesel önerisi: İnsandan Sonraki Yaşam (Life After People - 2008)


Yönetmen: David de Vries
Tür: Belgesel
Yapım: ABD - 2008
Puan: 10

İnsandan Sonraki Yaşam (Life After People - 2008) belgeseli, dünyaya farklı bir bakış açısı sunuyor. Eğer insanlar bir gün aniden yok olursa, yaşadığımız bu dünyaya olur? Hayvanlar, doğa, binalar, diğer insan yapımı ve insana bağımlı olan her şey?

Bu belgesel ilk defa yıllar önce izlediğim ama halen zaman zaman bazı çarpıcı kısımlarını hatırladığım filmlerden biridir. Belgesel insanların dünyadan nasıl yok olacağına odaklanmıyor. İnsanlar bir gün dünyadan yok olabilir mi? Bu bilim kurgu ya da daha çok kıyamet ve kıyamet sonrası (apocalypse) filmlerinin konusudur. Zaten benzer filmler sık sık yapılır.

Bu belgesel ise insanların nasıl yok olacağından çok, eğer bir gün insanlar tamamen yok olursa dünyaya ne olur sorusundan yola çıkarak bir anlatım ortaya koyuyor. Cevapları ise farklı bilim dallarından uzmanlar yorumluyor.

İçeriği ile ilgili çok fazla bilgi vermeden bana çarpıcı gelen iki örnek vermek istiyorum belgeselden. Mesele eğer insanlar olmazsa özellikle evlerde beslediğimiz köpekler camları kırarak dışarı çıkacaklar. Çünkü onları besleyecek sahipleri yoktur. Artık kendi başlarınadırlar. Ancak bizim evcilleştirdiğimiz bu köpekler belirli bir süre sonra yabanileşecek ve yırtıcılar arasında yerini alacaktır. Tabii bütün türleri değil.

İkinci en çarpıcı örnek şöyle: Şehirler ve insan atıkları çok sayıda kemirgeni, fareyi besliyor. Bu besin kaynağı olmadan insanlar yok olunca fareler ilk önce insanlardan geri kalan besinleri yiyerek belirli bir süre hayatta kalacak. Ancak sonra doğaya açılmak ve kendi emekleri ile besin aramak zorundalar. Bedava yiyecek yoktur artık. İşte doğada da artık yırtıcıların avı olacaklar. Belgesel için konuşan bir uzman nesli neredeyse önemli ölçüde azalacak hayvan türünün başında farelerin geleceğini ifade ediyor.

Tabii insan olmayınca doğayı kirleten, yıkan, onu hunharca kendi çıkarı için kullanan kimse de olmayacaktır. İşte bundan sonra doğa kendini onarmaya başlayacak. Yıllar geçtikçe dünya eski haline dönecektir.

Belgesel özellikle animasyonlarla insan olmayan dünyanın nasıl yeniden şekilleneceğini güzel görsellerle gösteriyor. Belgesel severlere mutlaka izlemelerini tavsiye ederim.

Bu arada bu belgesel aynı zamanda 10’ar bölümlük ve iki sezonluk (2009 ve 2010) aynı başlıklı belgesel dizinin de yapılmasına öncülük etmiştir. Bu iki sezonluk belgeselin de yönetmeni yine David de Vries.

Yeni Jim Carrey belgeseli: “Jim & Andy: The Great Beyond”


Haber: Javanshir Gadimov

Ünlü Amerikalı aktör ve komedyen Jim Carrey, daha çok Maske (The Mask - 1994), Truman Show (1998) ve Budala Dedektif (Ace Ventura: Pet Detective - 1994) filmleri ile biliniyor. Aydaki Adam (Man On The Moon - 1999) ise ünlü aktörün az bilinen filmlerinden. İşte Jim Carrey’in bu filmdeki performansı ve oyunculuğu belgesel yapıldı.

Aydaki Adam (Man On The Moon - 1999) filminde Jim Carrey, çok komplike bir komedyen olan Andy Kaufman’ı canlandırıyor. Andy Kaufman aynı zamanda Jim Carrey’in kendisine idol olarak seçtiği birisi. Ancak onu canlandırdığı rolü için zorlu bir hazırlık sürecinden geçmiş, çekimler sırasında da ekibe zor anlar yaşatmıştı.

Jim Carrey, bu filmdeki rolü için Altın Küre ödülünü almıştı. Şimdi ise filmin çekimleri sırasında kaydedilen 100 saati aşkın kamera arkası görüntüler de kullanılarak bir Jim Carrey belgeseli yapıldı:  “Jim & Andy: The Great Beyond” (2017) (Tam adı: Jim & Andy: The Great Beyond - With a Very Special, Contractually Obligated Mention of Tony Clifton)

Filmden 18 yıl sonra yapılan bu belgeselde kamera arkası görüntülerde, Jim Carrey’in dört ay boyunca sırf oynadığı rolün havasına girmek ve yaşadığı stresten dolayı sergilediği garip, uçuk ve aşırıya giden davranışları da var. Belgeselin fragmanında bütün bu davranışlardan örnekleri görebilirsiniz.

Bu arada çekimler sırasındaki davranışları ile ilgili de belgesel konuşan Jim Carrey, “Universal, kamera arkası görüntülerin ortaya çıkmasını istemiyordu. Çünkü insanlar benim budala olduğunu düşünecekti.” diye de itirafta bulunuyor.

Belgeselin yönetmeni ise Chris Smith.

Belgesel geçtiğimiz Cuma günü 17 Kasım’dan itibaren Netflix üzerinden izlenebiliyor. Şimdiden film eleştirmenleri tarafından “ilgi uyandıran” ve “hayret verici” olarak nitelendirildi. Henüz yeni olmasına rağmen Rotten Tomatoes üzerinden de 100%’lük yüksek bir puan aldı.

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? (Fantastic Beasts and Where to Find Them - 2016)


Yönetmen: David Yates
Oyuncular: Eddie Redmayne
Katherine Waterston
Dan Fogler
Alison Sudol
Colin Farrell
Tür: Aksiyon, Fantastik, Macera, Aile
Yapım: ABD, İngiltere - 2016
Puan: 8

İngiliz yazar J. K. Rowling’in Harry Potter serisi ve Büyücüler Dünyası, çok farklı bir hayal ürününün eseridir. Her ne kadar klasik masallarda büyücüler, cadılar, iyiler ve kötüler olsa da Rowling bize büyü yapabilen ve normal insanların aynı ortamdan yaşadığı ama birinin diğerinden haberdar olmadığı bir dünya sunuyor. Onun bu Büyücüler Dünyası bize her yönüyle düşünülmüş, tasarlanmış farklı bir hayal alemi veriyor.

Harry Potter serisini çok severim. En başta eserin kahramanının yetim bir çocuk olması zaten birçok insanı bu karakter ve tabii ustaca tasarlanmış fantastik dünyaya çekiyor. Diğer yanda ise Rowling sadece büyü deyip geçmiyor, büyü türleri, sihirli iksirler, uçan süpürgeler, fantastik yaratıklar, kara büyü ve sair derken her yönüyle farklı ve ilginç bir hayal dünyası ortaya koyuyor. Ki zaten bundan dolayı hem kitabı, hem de filmi çok beğeni toplayan, hayran kitlesi oluşan uzun soluklu bir yapımlar dizisine dönüşmüştür.

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? (Fantastic Beasts and Where to Find Them - 2016) filmi de Harry Potter serisinin dokuzuncu filmidir. Filmin ana karakteri Newt Scamander, “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?” kitabının yazarıdır. Filmdeki olaylar da Harry Potter’in bu kitabı okulda okumasında 70 yıl önce yaşanıyor.

Newt Scamander, 1926’da gemi ile New York’a geliyor. Burada da İngiltere’deki gibi bir büyücüler topluluğu var. Newt Scamander, zoolog ama normal bir zoolog değil. Büyülü hayvanlar, diğer adıyla fantastik yaratıklarla ilgilenen bir hayvanbilimcidir. New York’a geldiğinde de getirdiği çantada bunlardan onlarcası var.

Geldiği ilk gün bu fantastik yaratıklardan biri çantasından kaçar. Çok ilginç bir yaratıktır bu. Altını ve mücevherleri çok seviyor ve onları yutuyor. Newt Scamander sadece bir yaratığı kaybetmekle kalmıyor, ayrıca çantası yanlışlıkla büyücü olmayan birinin -Jacob Kowalski- eline geçer. Tabii Jacob Kowalski çantayı açınca da yaratıklardan bazıları kaçar. Bundan dolayı bu ikili arkadaş olur ve bu yaratıkları aramaya çıkarlar.

Tabii film ilerlerken olaylar daha da karışır. Obscurus diye farklı bir yaratığın varlığını öğreniyoruz. Bu aslında tam olarak bir yaratık değildir. Büyü gücü bastırılan çocuklarda ortaya çıkan bir tür parazittir. Eğer bir çocukta ortaya çıkarsa en fazla 10 yaşına kadar yaşar çocuk. Newt Scamander de bunlardan birini ölen bir çocuğun cesedinden çıkarmış ve çantasında tutuyor. Bu yaratık aynı zamanda çok büyük yıkım gücüne sahiptir.

Tabii Newt Scamander’in New York’a gelişi ile ortalığı yıkıp geçen bir yaratık da aynı zamanda ortaya çıkar. Bunun Newt Scamander’in çantasından kaçan canavarlardan biri olduğu düşünülüyor. İşte olaylar, macera böyle devam eder.

Film Rowling’in büyülü dünyasını sevenler için hem güzel bir hikâye hem de görsel bir şölen sunuyor. Hele söz konusu fantastik yaratıkları, ana karakterin küçük çantasının içindeki sınırsız dünyayı ve farklı türlerden fantastik canlıların görüntüsü keyifli anlar yaşatıyor izleyiciye.

Bu arada devam filmi de artık yolda. Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları (Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald  - 2018) adlı devam filmi gelecek yıl vizyona girecek. Film ile ilgili ilk görsel ve oyuncu kadrosu da artık paylaşıldı.

Kayıp Şehir Z (The Lost City of Z - 2016)


Yönetmen: James Gray
Oyuncular: Charlie Hunnam
Robert Pattinson
Sienna Miller
Tom Holland
Angus Macfadyen
Tür: Aksiyon, Biyografi, Dram, Macera
Yapım: ABD - 2016
Puan: 7

Kayıp Şehir Z (The Lost City of Z - 2016), gerçek bir olayı konu edinen biyografi ve macera filmidir.

Filmin konusu şöyle: İngiliz kâşif Percy Fawcett, Brezilya ve Bolivya arasında savaş çıkaracak sınır sorununu çözmek için Amazon ormanlarına gönderilir. Görevi bu bölgede haritaya alınmayan bölgeleri keşfetmek ve haritasını çıkarmaktır.

Percy Fawcett görevini yapar ama buraya yolculuğu sırasında Amazon ormanlarında bulunan eski ve kayıp bir şehrin söylentisini duyar. Bu şehirde hala insanlar yaşıyor ve altınla kaplı bir şehir. Ormanda yaptığı keşiflerde birkaç iyi işlenmiş çanak ve ev aletleri kalıntısı bulunca da böyle bir şehrin varlığına inanır.

Percy Fawcett, Kayıp Şehir Z ismini verdiği bu şehri bulmayı kendisine bir hedef ve takıntı haline gelir. Daha sonra bu şehri bulmak için Amazon’a birkaç sefer yapacaktır. İster bölgenin ormanlık yapısı ve diğer sebeplerden seferleri başarılı olmaz. Ancak buna rağmen onu esir alan bu şehri bulma tutkusu bir türlü geçmez. Yıllar geçer, çocukları da büyür. Hatta onun bu tutkusu büyük oğluna da bulaşır. İşte son bir sefer için 1925 yılında büyük oğlu ile birlikte Bolivya’ya yola çıkar Percy Fawcett.

Film bir adamın, bir kaşifin, Kraliyet Coğrafya Topluluğu üyesi bir insanın inandığı bir şey uğruna canını, zamanını nasıl harcayarak ve tehlikeye atarak tutku haline getirdiği Kayıp Şehir Z’yi bulmaya çalışma çabalarını anlatıyor. Tabii filmin ana karakterini Amazon’da bilinmedik tehlikeler bekliyor. Bir yandan sıcak ve nemli orman, arazi şartları, diğer yandan dış dünya ile çok az teması olan Amazon yerlileri ve diğer tehlikeler.

Asıl soru şu: Gerçekte 1925 yılında oğlu ile son Amazon yolculuğuna çıkan Percy Fawcett görmeyi çok istediği bu Kayıp Şehir Z’yi buldu mu? Son yolculuğundan sonra Percy Fawcett ve oğlundan hiç haber alınmaz ve kayıp olarak kayıtlara geçer. Ancak film buna açık bir kapı bırakıyor.

En sevdiğim “kötü adam” Gru: Çılgın Hırsız 3 (Despicable Me 3 - 2017)


Yönetmen: Pierre Coffin,  Kyle Balda
Oyuncular: Steve Carell
Kristen Wiig
Trey Parker
Miranda Cosgrove
Pierre Coffin
Tür: Animasyon, Aksiyon, Komedi, Macera
Yapım: ABD - 2017
Puan: 8

Birkaç yıl önce bu serinin ilk filmi Çılgın Hırsız’ı (Despicable Me - 2010) izlediğimde özellikle ilk sahnelerini çocuklar için sakıncalı bulmuştum. Ünlü “kötü adamımız” Gru, olumsuz örnek olabilecek davranışlar sergiliyordu. Ancak filmin devamı, bu kötü örnekleri iyiye çeviriyor ve aslında ilk önce kötüyü göstererek iyinin değerinin anlaşılmasını sağlıyor.

Kötülerden biri olan Gru ikinci filmden itibaren kötülerle mücadele eden bir birliğin ajanıdır. Üçüncü film de benzer aksiyon ve kötüyle mücadele sahnesi ile başlar. Bu sefer Gru’nun karşısındaki kötü Balthazar Bratt’ir. Gru onu elinden kaçırır ve ajanlıktan atılır. Ancak bu sefer yeni bir maceranın içine atılır. Çünkü ikiz bir kardeşi olduğunu ve babasının da bir “kötü adam” olduğunu öğrenir. Kısacası kötülük onun kanında var. Bir yandan minioanlar, bir yanda kardeşi Dru ona yeniden “kötü” olma yönünde baskı yapar. Peki Gru kabul edecek mi?

Diğer yandan ise Gru ilk filmde karşılaştığı kızları evlat edinmiş, Lucy ile evlenmiş ve hem baba hem de kocadır. Gru kahramanı çekici kılan sebep de budur. Kanında kötülük vardır, süper kötüler arasında bir dizi büyük işler de yapmıştır, mesela ayı çalmak gibi. Ama en sonunda iyiliğe dönmesini de bilir. Gerçi ona iyiliği evlat edindiği kızlar öğretir: Margo, Edith ve Agnes.

Gru karakteri bir yandan da Hollywood’un son dönemde ortaya çıkardığı kötü olup da sonra iyiye dönüşen karakterlere benziyor. Bunu özellikle çoğu zaman uzun soluklu dizilerde görüyorum. Ama bir animasyon daha var. benzer kötülükten iyiliğe geçiş yapan karakterin olduğu: Megazeka (Megamind - 2011).

Bu filmi çekici kılan bir başka husus ise kızların varlığıdır. Margo, Edith ve Agnes. Hele bu bölümde Agnes o çok sevdiği tek boynuzlu atın “gerçeğini” buluyor.

Gru sevenlerin zevkle izleyeceği bir film. Özellikle Gru ile Balthazar Bratt’ın “savaş dansı” yapmaları keyifli dakikalar yaşatıyor.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

13 yıl aradan sonra “İnanılmaz Aile” geri geliyor ve ilk fragman yayınlandı


Süper kahramanlardan oluşan bir aileyi anlatan İnanılmaz Aile (The Incredibles - 2004) filminin üzerinden 13 yıl geçti. Özellikle filmin son sahnesi hikâyenin devam edeceği izlenimi vererek bitmişti. Film de büyük beğeni toplamıştı. Ancak buna rağmen neden şimdiye kadar devam filmi yapılmadı diye merak ediyordum. İşte sürpriz bir haber geldi. “The Incredibles 2” yakında sinemaseverlerle buluşacak. Hatta ilk teaser fragmanı da yayınlandı.

2004’teki ilk filmde Parr ailesi kötü adamı yendikten sonra film yeraltından çıkan başka bir kötünün görüntüsü ile sona ermişti. Devam filmi de kaldığı yerden devam edecek. Orijinal film çok popüler olmasına rağmen yönetmen Brad Bird bile birkaç yıl öncesine kadar ikinci film için yeşil ışık yakındığını bilmiyordu.

Her ne kadar İnanılmaz Aile 2’nin (The Incredibles 2 - 2018) ilk teaser fragramı yayınlansa da filmin konusu ile ilgili hiçbir bilgi vermiyor. Tam Pixar işi yani. Ancak bunun yerine ilk filmde annesi Hele Parr’ın ısrarla “normal” bebek dediği, yani süper güçleri olmayan Jack-Jack’in tatlı, sevimli ve bir de gözlerinde lazer çıkan halini görüyoruz.

Açıkçası ben ilk filmi ve bu inanılmaz aileyi çok sevmişti. Şimdi de İnanılmaz Aile 2’yi (The Incredibles 2 - 2018) sabırsızlıkla bekleyeceğim. Filmin vizyon tarihi ise 15 Haziran 2018 olarak açıklandı.

Quentin Tarantino, yeni filminde başrol için Tom Cruise’u düşünüyor


Haber: Javanshir Gadimov

Quentin Tarantino, yeni bir film için hazırlıklara başlarken, Tom Cruise ile de filmde başrol oyunculuğu için görüşmeler yaptığı bildiriliyor.

The Telegraph'ın haberine göre, Hollywood stüdyoları Tarantino’nun yeni filmini kapmak için bir biri ile yarışırken, henüz ismi verilmeyen film projesinin Manson Ailesi cinayetleri konusunu işlediği ifade diliyor.

Tarantino’nun Reservoir Dogs (1992) filminde başlayarak son filmi The Hateful Eight’e (2015) kadar bütün yapımlarının dağıtımı Harvey Weinstein’in The Weinstein Company (TWC) tarafından yapılmıştı.

Bir dizi taciz iddiaları sonucu Weinstein’in TWC’den ayrılmasının ardından Quentin Tarantino yeni bir dağıtım şirketi arayışına çıktı.

Oscar ödüllü yönetmen Tarantino’nun yeni projesini Paramount, Sony ve Warner Bros almayı umut ediyor. Filmin bütçesi ile ilgili söylentilerde ise 100 milyon dolar gibi bir rakam dolaşıyor.

Filmin oyuncu kadrosu ile ilgili söylentilerde Brad Pitt ve Leonardo DiCaprio’nun da ismi geçiyor.

Justice League’in ilk film eleştirileri çok acımasız: ‘Utanç verici’, ‘sıkıcı’, ‘karmakarışık’


Haber: Javanshir Gadimov

Justice League: Adalet Birliği (2017) filminin vizyona girmesine saatler kaldı. Ancak filmle ilgili yapılan ilk değerlendirmeler ve eleştiriler olumsuz. Hatta çok acımasız. Batman v Superman: Adaletin Şafağı’nın (Batman v Superman: Dawn of Justice 2016) devam filmi için yapılan yorumlarda ‘utanç verici’, ‘sıkıcı’, ‘karmakarışık’ nitelendirmeleri dikkat çekiyor.

Bazı sahneleri beğenen birkaçı dışında, film eleştirmenlerinin geneli Justice League: Adalet Birliği (2017) için 1 ya da 2 yıldız vermiş sadece.

Tabii durum böyle olunca DC çizgi roman evreninin ve süper kahramanların ittifakının sonu mu geldi diye sorabiliriz. Ancak önce film ile ilgili birkaç eleştiriye göz atalım.

Telegraph: “İzlemek sürekli utanç veriyor ve öyküsünde o kadar büyük delikler var ki sanki Büyük Kanyon’daki devasa yarıklar gibi.”

Vanity Fair: “O kadar karmakarışık ki -sık sık sanki hiç yönetilmemiş gibi hissediliyor- müdahale edip ‘Durun, durun, bunu yapmak zorunda değilsiniz, durun’ diyesiniz geliyor.”

Filmle ilgili bütün yorumlara (toplam 13 yorum) buradan bakabilirsiniz.

Zoraki Kral (The King's Speech - 2010)


Yönetmen: Tom Hooper
Oyuncular: Colin Firth
Geoffrey Rush
Helena Bonham Carter
Guy Pearce
Timothy Spall
Tür: Biyografi,  Dram,  Tarih
Yapım: İngiltere - 2010
Puan: 9

Zoraki Kral (The King's Speech - 2010), güzel bir biyografi ve tarih filmidir. Bizi çok uzak tarihe götürmese de günümüz İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in babasının kim olduğunu ve Kral VI. George’un hangi koşullarda tahta geçtiğini öğreniyoruz.

Ancak bunlardan bahsetmeden önce filmin isminin Türkçe çevirisine değinmek istiyorum. Çeviri çok zor bir iştir, hele iş sanatsal eserlerin başlıklarını çevirmeye gelince daha da zor bir iştir. Ancak “The King's Speech” ismini çevirirken hangi amaca hizmetle “Zoraki Kral” diye yapmışlar pek anlamak mümkün değil. Filmin konusu da zaten Kralın konuşması, kekemeliği ve bununla mücadelesi üzerinedir.

Filmin konusuna dönelim. Kısaca şöyle: York Dükü Prens Albert, Kral V. George’un ikinci oğludur. Bir fuarın kapanış töreninde ağır bir kekemelik ile bir konuşma yapar. Yıllardır bu kekemeliği için başvurmadığı ünlü doktor kalmamıştır, ancak bir türlü iyileşme sağlanamaz.

Eşi Elizabeth, ona yeni bir doktor bulur. Avustralya doğumlu Lionel Logue. Filmin ana konusu da bu ikisi arasındaki doktor - hasta ilişkisi ve daha sonra gelişecek arkadaşlığa odaklanır. Lionel Logue’ın farklı yöntemleri vardır. Özellikle tedavi seansları sırasında hastasına (York Dükü Prens Albert) resmi unvanı ile değil, ailesinin çağırdığı Bertie ismi ile hitap etmekte ısrar eder.

Film bir yandan bu ikilinin arkadaşlık ve hasta - doktor ilişkisine odaklanırken, diğer yandan da York Dükü Prens Albert’in tahta çıkması ile sonuçlanan olaylara odaklanıyor. Prens Albert’in ağabeyi David babalarının ölümünden sonra Kral VIII. Edward olarak tahta çıkar. Ancak evlenmek istediği kadından dolayı kriz çıkınca, tahttan çekilir ve Prens Albert, Kral VI. George olarak tahta çıkar.

Öte yandan filmin başlarında Prens Albert’in babası Kral V. George’un 1934 Noel’inde radyo ile halka seslenişini görüyoruz. Kral’a göre bu iletişim aracı ile Kraliyet Ailesi her eve girebilecektir. Bundan dolayı evlatlarının da radyo üzerinden halka hitap etmelere önem vermelerini ister.

Zaten filmin sonunda da Kral VI. George’un önünde tarihin en büyük görevlerinden biri duruyor. İngiltere, 1939 yılında Nazi Almanya’sına karşı savaş açar ve Kral’ın görevi de bir radyo konuşması ile bunun halkına duyurmaktır. Her ne kadar terapisti Lionel Logue ile yaptığı çalışmalar sonucu günlük hayatta kekemeliği önemli ölçüde azalsa da bu konuşma onu heyecanlandırıyor. Konuşması sırasında Lionel Logue da hazır bulunur. Gerçek yaşamda da Lionel Logue, Kral ölene kadar yaptığı bütün konuşmalar sırasında yanında hazır bulunmuştu.

Kral VI. George (Colin Firth) ve Lionel Logue (Geoffrey Rush) karakterlerini canlandıran oyuncuların performansları mükemmeldir. Zaten Colin Firth bu rolü için Oscar dâhil beş ödül almıştır. Ancak bu iki aktör dışında bir de York Düşesi ve daha sonra da Kraçile Elizabeth karakterini oynayan Helena Bonham Carter’den de bahsetmek istiyorum. Genelde onu hep garip, çılgın ve acayip karakterleri canlandırırken görüyorum. Burada ise o bir Kraliyet Ailesi üyesi ve daha sonra da Kraliçe’dir.

Sonuç itibariyle, Zoraki Kral (The King's Speech - 2010)  güzel bir biyografi ve tarih filmidir.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Mad Max: Fury Road’un devam filminin yapılamamasının sebebi ortaya çıktı


Haber: Javanshir Gadimov

Mad Max: Fury Road (2015) filmi, hem finansal hem de eleştirel açıdan başarı sağlamıştı. Ancak devam filmi henüz yapılamadı. Bunun sebebinin ise filmin yönetmeni George Miller’in Warner Bros’u mahkemeye vermesi olduğu ortaya çıktı. Miller, Warner Bros. şirketinin kendisine eksik ödeme yaptığını düşünüyor. Bu olay ise devam filminin yapımını tehlikeye sokuyor.

The Guardian’ın haberine göre, olay Avustralya mahkemesinin davalık olan yapım şirketi Kennedy Miller Mitchell ile Warner Bros arasındaki anlaşmazlığın Kaliforniya yerine bulunduğu yerde görülmesine karar vermesi ile ortaya çıktı.

George Miller tarafından yönetilen yapım şirketi, Warner Bros’un hesaplamarında eksiklik olduğunu ve kendilerine eksik ödeme yapıldığını iddia ediyor.

Hakim David Hammerschlag, iki şirket arasında yapılan anlaşmaya göre eğer filmin yapım bütçesi 157 milyon doları geçmezse, Kennedy Miller Mitchell 7 milyon dolar ek ödeme alması gerekiyordu. Warner Bros’un hesaplamalarına göre bu bütçe aşılmış ve bundan dolayı ek ödeme yapılmamıştı. Ancak yapım şirketi de Warner Bros’un bir dizi kararları ile yapımda değişiklikler ve gecikmelere yol açtığını söylüyor. Bundan dolayı da yapım maliyeti belirlenen bütçeyi aşmış. Bundan dolayı da kendilerine ek ödeme yapılması lazım.

Tabii iki şirket arasında bu para kavgasının nasıl sonuçlanacağını, mahkemenin vereceği kararı bekleyerek göreceğiz. Ancak bu arada büyük başarı kazanan filmin devamının çekilmesi aksıyor, belki de hiç yapılamaz.

Mad Max: Fury Road (2015), dünya genelinde 372 milyon dolat gişe hâsılatı elde ederken, Oscar’da da ödülleri toplamıştı. Film, En İyi Kurgu, En İyi Yapım Tasarımı da dâhil toplam 6 Oscar almıştı. George Miller de En İyi Yönetmen dalında Oscar’a aday gösterilmişti.

Nereye baksam bu film var: Justice League: Adalet Birliği (2017)


Son günlerde sinema, film sektörü ile ilgili hangi haber sitesine baksam bu film ile ilgili bir haber vardır mutlaka. Hangi filmden bahsedildiğini artık biliyorsunuz; Justice League: Adalet Birliği (2017).

Haberlerde sık sık, Justice League bu hafta vizyona giriyor, Justice League’den yeni poster, Justice League’den yeni fragram, vizyona girmeden mutlaka izleyin gibi haberler görürsünüz.

Çok fazla çizgi roman kahramanlarının yer aldığı sinema filmlerinin hayranı değilim, ancak bu filmle ilgili bu kadar çok haber görünce bir şeyler yazmak ihtiyacı duydum.

DC çizgi roman evreni ile ilgili filmler pek ilgimi çekmez dedim ama burada bir parantez açıp bu söylediğimin tek istisnasının “Hulk” ve bu süper kahramanın yer aldığı filmler olduğunu söyleyeyim. Belki de DC evreninde sevdiğim tek çizgi roman kahramanıdır.

Şimdi Justice League: Adalet Birliği (2017) filminin konusuna dönelim. Batman v Superman: Adaletin Şafağı (Batman v Superman: Dawn of Justice - 2016) filmindeki olaylardan birkaç ay sonra Superman’in insanlık için kendini feda etmesinden etkilenen Batman (Bruce Wayne) ve Wonder Woman (Diana Prince), The Flash, Aquaman ve Cyborg ile bir ekip kurarlar. Ekip Steppenwolf ve onun Parademons ordusu ile savaşacak.

Filmin oyuncu kadrosu ise şöyle: Ben Affleck, Henry Cavill, Gal Gadot, Ezra Miller, Jason Momoa, Ray Fisher, Amy Adams, Jeremy Irons, Diane Lane, Connie Nielsen, J. K. Simmons and Ciarán Hinds.

Justice League: Adalet Birliği (2017) 17 Kasım 2017’de vizyona giriyor.

Film Zack Snyder tarafından yönetildi ve artık devam filmi için de çalışmalar yapılıyor. Devam filmi Adalet Birliği: Bölüm 2 (Justice League Part Two) için vizyon tarihi bile açıklandı: 2019. Umarım DC evreni ve kahramanlarını sevenler umduklarını bulurlar bu filmde.


Hafızamdan hiç silinmeyen filmlerden: Eski Tüfek (Le vieux fusil - 1975)


Yönetmen: Robert Enrico
Oyuncular: Philippe Noiret
Romy Schneider
Jean Bouise
Tür: Dram, Savaş, Gerilim
Yapım: Fransa, Almanya - 1975
Puan: 10

Çocukluğumda izlediğim bazı filmler vardır. Yıllar geçmesine rağmen hiç unutmadığım, bende derin izler ve etkiler bırakan. İşte böyle filmlerden birinden bahsedeceğim bugün. Benden bile daha yaşlı olan ama son yıllarda izlediğim ve izledikten birkaç gün sonra unuttuğum filmlere hiç benzemeyen bir yapımdır.

Film Fransa ve Almanya yapımıdır. Yönetmeni Robert Enrico olan filmin tarihi ise 1975 yılıdır. Filmin başrollerinde ise ünlü Fransız oyuncu Philippe Noiret var. Film Türkçe'ye Savaş Kurbanları diye çevrilmişti.

Filmin konusu şöyle:  1944 yılında Nazi ordusu Fransa’dan çekiliyor. Doktor Julien Dandieu (Philippe Noiret) Montauban şehrinde yerel bir hastanede çalışan doktordur. Nazi ordularının şehre girmesinden korkuya kapılan Dandieu, bir arkadaşından eşi ve kızını şehirden uzakta bir köyde bulunan ve sahip olduğu bir şatoya götürmesini ister.

Dandieu da bir hafta sonra ailesini takip eder ve köye gelir. Ancak köy artık Nazi askerleri tarafından işgal edilmiştir. Köy ahalisini kiliseye toplayan askerler, hepsini kurşuna dizmiştir. Dandieu kızının da öldürüldüğünü ve eşinin de SS askerleri tarafından alev püsküren silahla yakındığını görür.

Orta yaşın üzerindeki doktor ailesinin intikamını almak ve Nazi askerlerini öldürmeye karar verir. Tek başınadır ancak bir avantajı vardır. Sahip olduğu bu şatoyu çocukluğundan avucunun içi gibi biliyor. Bir de babasından kalma eski bir tüfeği de saklandığı yerden bulup çıkarır. Şatoya girişi sağlayan köprüye de tuzak kurar ve böylece intikama başlar.

Şatonun gizli geçitleri ve kimsenin bilmediği yerlerinde aniden çıkarak birkaç askeri öldürür ve kaçıp saklanır. Nazi askerleri telaşlanınca şatodan kaçmak isterler. Bu sefer de şatonun girişindeki köprüden araçla çıkarken tuzak kurduğu köprü çöker. Geri kalan askerler ise şatoda mahsur kalmıştır ve Fransız direniş askerleri tarafından sarıldıklarını düşünmeye başlarlar. Ancak onları öldürenin tek bir kişi olduğunu bilmezler.

Julien Dandieu askerleri tek tek avlar. En sona ise Nazi askerlerinin komutanı kalır. O da intihar etmek isterken, Julien Dandieu onu da kendi silahları olan ve karısını öldürdükleri alev püsküren silah ile yakar.

Julien Dandieu bir doktordur. Çalıştığı hastanede önüne gelen yaralıları Fransız ya da Alman olmasına bakmadan tedavi eder. Ancak içine düştüğü durumda artık doktorluğunu bir yana bırakmış, insanları iyileştirme misyonunu terk ederek, bu sefer bir intikam için askerleri bir bir öldürür. Çünkü onun bu duruma getiren, bir anlamda aklını kaybettiren olayları yaşamıştır.

Film, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Waffen-SS birliğinin Oradour-sur-Glane köyünde yaptığı katliamı konu ediniyor. 10 Haziran 1944’de yaşanan olayda köy yerle bir edilirken, SS birliği kadın ve çocuklar da dâhil 642 kişiyi katletmişti. Köyün yakınına yeni bir köy yapılırken, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ın talimatıyla orijinal köy olduğu gibi bırakılmış ve müze olarak korunmuştu.

Eski Tüfek (Le vieux fusil - 1975) izledikten sonra kolay kolay unutulacak filmlerden değil. Yazının başında da belirttiğim gibi çocukluğumda izlediğim ama hala hatırladığım, tüylerimi diken diken eden, etkileyici filmlerden. Filmin 1975 yapımı olduğuna bakmayın. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden: Kör Nokta (The Blind Side - 2009)


Yönetmen: John Lee Hancock
Oyuncular: Sandra Bullock
Quinton Aaron
Tim McGraw
Jae Head
Kim Dickens
Kathy Bates
Tür: Biyografi, Dram, Spor
Yapım: ABD - 2009
Puan: 10

Kör Nokta (The Blind Side - 2009), başrollerinde Sandra Bullock’un oynadığı ve son yıllarda izlediğim, beni gerçekten etkileyen en iyi filmlerden biridir. Tabii Sandra Bullock’un bu filmdeki oyunculuğundan dolayı Oscar ve Golden Globe dâhil dört ödül aldığını da söylemek lazım. Filmin kendisi ise En İyi Film kategorisinde Oscar adayları arasında yer almıştı.

Tabii filmde Sandra Bullock’un oyunculuğuna söz olmaz ama beni en çok etkilene kısmı filmin konusu, gerçek bir olaydan uyarlanması ve gerçek olayda yer alan ailenin yaptıklarıdır.

Peki filme konu olan Tuohy ailesi ne yapmıştır? Aslında asil olan kısmı da budur. Annesi uyuşturucu bağımlığı olan ve evsiz dolaşan bir genci evlerini alıyor, evlat ediniyor ve iyi bir birey olarak yetişmesin yardım ediyorlar.

Filmin konusu kısaca şöyle: Michael (Lakabı Big Mike - Koca Mike) Oher, annesi uyuşturucu bağımlısı ve kendisi de sağda solda bulduğu geçici yerlerde uyuyan birisidir. Tuohy ailesi onu soğuk ve yağmurlu bir gün üzerinde sadece ince bir elbise ile yürürken görürler. Koca Mike, Tuohy ailesinin küçük oğlu Sean "S.J." Tuohy ile aynı okula gidiyor. Leigh Anne Tuohy (Sandra Bullock) yanından geçerken aracı durdurarak Koca Mike’a nereye gittiğini sorar. Okulun spor salonuna gittiği cevabını alır. Ancak aldığı cevap Leigh Anne’i tatmin etmez çünkü spor salonu o saatte kapalıdır. Mike ise orası sıcaktır diye oraya uyumaya gidiyor.

Leigh Anne, Koca Mike’a eğer kalacak yeri yoksa gelip bu gecelik salonlarında çekyatta uyuyabileceğini söyler. Zengin bir işadamı olan eşi Sean Tuohy, bunun sadece bir gecelik bir davet olduğunu düşündüğü için buna bir şey demez.

Koca Mike, o geceyi Tuohy ailesinin evinde geçirir. Leigh Anne, kocasına gece uyurken biraz da tereddütle “Bir şey çalmaz değil mi?” diye de sorar. Hatta sabah uyandıklarına aşağı kata inerken de kocasına şaka yollu “Eğer çığlık sesi duyarsan sigortacıyı ara.” der. Ancak Mike’ın uyuduğu odaya indiğinde düzgün toplanmış bir yatak ve Mike’ı da evden çıkıp giderken bulur.

Koca Mike ondan sonra Tuohy ailesi ile yaşamaya başlar, sonra evlat edinirler ve derslerini iyileştirmek için öğretmen de tutarlar. Çünkü Koca Mike iri cüssesi ve çevikliği ile futbol antrenörlerinin ilgisini çekmiştir. Ancak okulda kalıp oyun oynaması için her şeyden önce derslerinin iyi olması gerekiyor ki bunu pek de başaramıyor. Ancak sonunda başardığında da en iyi Amerikan futbolu takımlarından teklifler yağar. Kısaca evsiz olan Michael Oher, hayatı kurtulur ve “paraya para demez.” Tabii hepsi onu evine alan bir aile sayesinde.

Bu arada Mike’ın evlat edilmesini herkes “Aaa ne kadar güzel yapmışsınız” diye de karşılamaz. Leigh Anne’ın arkadaşları iri yarı siyah bir erkeğin, kızı için bir tehlike olduğunu bile söyler. Tabii bu ve benzeri olumsuz tepkileri de görmezden gelir Leigh Anne. Mike ise “koruma” iç gücüsü çok yüksek olan birisidir. Onun için ailesini koruma iç güdüsü her şeyden önce gelir. Bunu bir sahnede yanlarına gittiği çete üyelerinin Leigh Anne ve kızını tehdit eden konuşmalarına verdiği tepki ve onlara derslerini bildirmesi sırasında görüyoruz.

Filmin sonunda gerçek Michael Oher ve gerçek Tuohy ailesinin fotoğraflarını görüyoruz.

Filmi birkaç defa izledim ama her izlediğimde beni çok etkiledi. Eğer bu filmi henüz izlemediyseniz hiç vakit kaybetmeden izleyin.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Ma Ma (2015)


Yönetmen: Julio Medem
Oyuncular: Penélope Cruz,
Luis Tosar,
Asier Etxeandia,
Alex Brendemühl,
Silvia Abascal
Tür: Dram
Yapım: İspanya - 2015
Puan: 8

İspanya yapımı Ma Ma (2015) filmi, dünyada en çok görülen kanser türlerinden biri olmasına rağmen çok az film konusu yapılan meme kanserine dikkat çeken bir filmdir. Meme kanseri istatistiklere göre çok sık görülen bir kanser türüdür. Ancak örneğin Hollywood’un bu konudaki birkaç filmini saymazsak sinema sektörü bu konuya pek ilgi göstermemiştir.

Yönetmen Julio Medem’in bu filmi bundan dolayı önemli ve dikkat çekici. Filmin konusu işe şöyle: Magda (Penélope Cruz) işini yeni kaybeden bir öğretmendir. Buna ek kanser olduğunu öğrenir ve ayrıca eşi de kendisini terk eder. Bütün bu üst üste gelen trajediler daha sonra yeni dostluklara ve aşka dönüşecektir.

Magda kanser olunca ameliyat olur ve memesinden biri alınır. Hatta ameliyat masasına yattığında son bir kere daha bir şeyleri kurtarmak umuduyla doktora neredeyse yalvarır ve “Ucunu kurtaramaz mısın?” diye sorar. Tabii cevap olumsuzdur. Doktor ameliyatın başarılı geçtiğini söyler. Ancak bir süre sonra kanserin yeniden ortaya çıktığını ve ameliyat için bile geç olduğu haberini alır. Sadece altı aylık ömrü kaldığı söylenir.

Bütün bu trajedilerden ise yeni dostluklar, aşk doğacaktır. Eşi tarafından terk edilen Magda kendisi de acı bir kayıp yaşayan biri ile tanışır. Onu hastanede tedavi gördüğü sırada yalnız bırakmayan Arturo ile aşk yaşar. Doktoru Julian ile iyi arkadaşlık başlar. Tabii bir de tam kanser olduğu ve yakında öleceğini öğrendiği bir anda bir sürprizle karşılaşır: Hamiledir.

İşte insanı etkileyen güzel bir öyküsü var filmin. Hem de hiç sıradan olmayan. Bir de doktor Julian’ın (Asier Etxeandia) söylediği güzel bir şarkısı var filmin; aşağıda paylaşıyorum.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Christian Bale, Dick Cheney rolü için Backseat filminde bu hale geldi


Haber: Javanshir Gadimov

Batman rolleri ile Amerikan Sapığı (2000) ve Prestij (2006) gibi filmlerden bildiğimiz ünlü Amerikan aktör Christian Bale,  ABD eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney rolü için büyük değişim geçirdi. Rol için kilo alan Christian Bale, Backseat filminin Los Angeles çekimleri için kamera karşısına geçti.

Ünlü aktör, aldığı kilolar sonucu tanınmayacak durumda. Film için de yapılan makyaj, giydiği peruk ve klasik gri takım elbise de onu farklı bir görünüme sokmuş.

Christian Bale, vücudunu zor roller için farklı şekillere sokması ile biliniyor ve rolü için kilo alıp vermesi de ilk değil. Oscar ödüllü aktör Christian Bale, irileşmek için “çok pasta” yediğini söyledi.

Bale, 2004’teki The Machinist filmi için 30 kilo verirken, 2013’teki American Hustle rolü için de aylarca donat yiyerek yine kilo almıştı. Amerikan Sapığı filmi için de sıkı çalışmalar yapan Bale, kaslarını ortaya çıkarmıştı.


2013’te verdiği bir röportajda Christian Bale, American Hustle için kilo almanın hiç de kolay olmadığını söylemişti: “Başlangıcı çok kolay… sadece kıçınızın üstüne oturuyor ve çok donat ile hamurlu yiyecekler tüketiyorsunuz. Ancak iki ay sonra vücudunuz artık isyan etmeye başlıyor. Lütfen yeter diyor. Sonra ağrılar da buna ekleniyor. Ayrıca bunun sonunda bir de kiloları vermek var.”

BİYOGRAFİK FİLM "BACKSEAT"

Film, Cheney’in ABD eski Başkanı George W. Bush’un başkan yardımcısı olarak görev yaptığı yıllara ve dünyayı şekillendiren politikalarına odaklanıyor. Biyografi filminin senaryo yazımı ve yönetmenliğini Adam McKay yapıyor. Film Cheney’in yükselişi ve ABD’nin en güçlü başkan yardımcılarından biri olmasını anlatıyor. Cheney daha sonra Halliburton’un CEO’su olsa da en çok ABD’nin dış politikalarındaki etkisi ile biliniyor. Onun aktif siyaset yıllarında ABD, Afganistan ve Irak’ı işgal etmişti.

Bu arada filmde Donald Rumsfeld rolünü Steve Carell oynarken, ayrıca Amy Adams Cheney'in eşi Lynne rolünde, Sam Rockwell de George W. Bush rolünde bulunuyor.

Bu hafta vizyona girecek filmlerden dikkat çekenler (10 Kasım 2017)


Bu hafta yani 10 Kasım 2017 tarihinde toplam 8 film vizyona girecek. Ancak özellikle 4 film dikkatimi çekti. Bu filmler ve niye dikkatimi çektiğini aşağıda ayrıntılı yazacağım. Ama önce bu hafta (10 Kasım 2017) vizyona girecek filmlerin listesi şöyle:

Ağır Kelepçe
Doğu Ekspresinde Cinayet (Murder on the Orient Express)
İntikam (The Foreigner)
Mutluluk Zamanı
Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali
Umudun Öteki Yüzü (Toivon tuolla puolen)
Yanlış Anlama
Yol Ayrımı

Listede dikkatimi çeken ilk film ünlü İngiliz yazar Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet (Murder on the Orient Express) başlıklı romanından uyarlanan filmdir. En başta Agatha Christie ve romanlarını çok sever ve beğenirim. Okura sadece arkana yaslan ve oku demez. Aynı zamanda verdiği ipuçlarını takip ederek, en sevdiğim karakteri olan Hercule Poirot ile birlikte cinayeti çözmesini ister. İşte bundan dolayı da bu filmi çok merak ediyorum. Umarım ortaya güzel bir yapım çıkmıştır. Bir de film özellikle de oyuncu kadrosu ile kendinden söz ettiriyor. Oyuncu kadrosu ise şöyle: Kenneth Branagh,  Johnny Depp,  Michelle Pfeiffer,  Penélope Cruz,  Daisy Ridley.


Listede ikinci en çok dikkatimi çeken film bir belgeseldir: “Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali”. Geçen birkaç yıldır Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı çok okunan raflarından eksik olmadı. Okuduk ve hep konuştuk. Şimdi de Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsü üzerine bir belgesel izleyici ile buluşacak. Kürk Mantolu Madonna’yı okurken yazar hakkında kitabın girişinde verilen bilgide, ölümünün hangi koşullar altında olduğunun netlik kazanmadığı yazıyordu. Filmin Sabahattin Ali’nin ölümünü nasıl yansıtacağı da merak ettiğim bir diğer konu.


Listede özellikle usta başrol oyuncularından dolayı merak ettiğim iki film daha var. Biri usta Türk oyuncu Şener Şen, diğeri de aksiyon ve Uzakdoğu dövüş sanatları ustası Jackie Chan. Şener Şen, 2010’daki Av Mevsimi filminden ve 7 yıl arada sonra bir film ile karşımızda. Jackie Chan’in ise fragmanından gördüğüm kadarıyla biraz daha ciddi bir rol ile izleyici karşısına çıkıyor. Jackie Chan’i hem aksiyon hem de güldüren sahneleri ile hatırlıyorum ben. Bu film ise böyle bir izlenim bırakmadı fragmanından.

Sizin de listede merak ettiğiniz ya da görüşünüzü belirtmek istediğiniz film varsa, yorumda bizimle paylaşın lütfen. İyi seyirler.



Ridley Scott “Yaratık” hakkında: Canavar neredeyse ömrünü doldurdu


Haber: Javanshir Gadimov

Ünlü yönetmen Ridley Scott, yeni Yaratık filminin yapımı konusunda şüpheleri olduğunu söyledi. Scott’a göre “canavar artık neredeyse ömrünü doldurdu”.

Ridley Scott daha önce yaptığı iki filmin devam filmlerini yönetmek seçimi ile karşı karşıya kaldığını açıkladı. Scott, Prometheus (2012) filminin devamı olan Yaratık: Covenant (2017) filmi ile devam etmeyi seçmiş. Bununla da Scott’un yönettiği Blade Runner (1982) filminin devamı olan Blade Runner 2049 (2017) filmini yönetmek görevi de Denis Villeneuve’e verilmiş.

Yaratık: Covenant’ın hâsılatı beklendiği gibi olmayınca, serinin devamı yapılamayabilir. Scott ise daha iki Yaratık filmi yapabileceği yönünde konuşmuştu önceleri. The Hollywood Reporter’e yeni verdiği röportajında Scott, bu aralar yapımcılık ve yönetmenlikler ile yoğun olduğunu söylerken, yaratık serisinin artık neredeyse zamanını dolduğunu da kaydetti.

Scott, “Prometheus’u devam ettirmenin güzel bir iş olduğunu düşünmüştüm. Çünkü sıfırdan güzel bir başlangıç yapmıştık. Bundan dolayı Covenant ile aynı fikri takip ettik ve Yaratık serisini yeniden dirilttik.” dedi.

Buna rağmen Scott şunu da kabul etti: “Şahsen canavarın (yaratık) artık neredeyse ömrünü doldurduğunu düşünüyorum.”

Tabii henüz kesinleşen bir şey yok ama Yaratık serisinin devam filminin devamına artık şüpheyle yaklaşılıyor.

Maymunlar Cehennemi 3: Savaş (War For The Planet Of The Apes - 2017)


Yönetmen: Matt Reeves
Oyuncular: Andy Serkis
Woody Harrelson
Steve Zahn
Karin Konoval
Amiah Miller
Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Dram
Yapım: ABD - 2017
Puan: 8

Maymunlar Cehennemi 3: Savaş (War For The Planet Of The Apes - 2017), Maymunlar Gezegeni konusunun yeniden yapımının üçüncü filmidir. İlk iki film şu şekildedir:

Maymunlar Cehennemi: Başlangıç (Rise of the Planet of the Apes - 2011)
Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes - 2014)

Bu serinin konusunu kısaca hatırlayacak olursak: İnsanların geliştirdiği Simian Gribi ismi verilen bir virüs, insanlığın çoğunu kırıp geçirirken, bir yandan da yeni bir tür olan akıllı maymunların ortaya çıkmasına yol açmıştı. İnsanlar varlık mücadelesi verirken, bir yandan da maymun türünün lideri olan Caesar’a başkaldıran ve üstünde yapılan deneylerden dolayı “insan düşmanı” olan Koba isimli bir maymun bir şehirde hayatta kalan insanlara saldırır. İnsanlar yardım çağrısında bulunur ve bir Albay komutasındaki özel bir birlik de yardıma gelir.

Üçüncü film, Albay’ın özel askeri birliğinin iki yıldır maymunları avlaması ve ormanlık alanda saklandıkları bir yere saldırısı ile başlar. Aslında Albay iki yıldır Caesar’ı yakalamaya çalışıyor. Ormanda saklanan bu akıllı ve konuşabilen maymunlar ise son yıllarda zor günler yaşarlar. Önlerinde tek seçenek vardır; bulundukları yerden kaçmak, yaşayabilecekleri yeni bir yer bulmak. Caesar’ın oğlu böyle bir keşif seferinden dönüyor ve güneyde çölün ötesinde maymunların yaşayabilecekleri bir yer bulduğu haberini getirir. Ancak aynı gece maymunların şelalenin arkasındaki yuvaları saldırıya uğrar ve Albay, Caesar’ın ailesini öldürür. Caesar ise sürüsünü güneye gönderirken kendisi Albay’ın arkasından intikam için gider.

Öte yandan ise insanların dünyasında da yeni gelişmeler vardır. İnsanların çoğunu öldüren ve maymunları akıllı yeni bir türe dönüştüren virüs şimdi mutasyon geçirmiştir. İnsanları artık öldürmüyor, ama insanları konuşamaz/ dilsiz yapıyor. Albay da bu durumu insanların gerileyişi olarak görürken, insanlığı “kurtarmak” için hasta insanları öldürür. Buna kendi oğlu da dâhildir. Ancak Albay’la aynı görüşte olmayan ABD ordusundan geriye kalan diğer bölüm ise onunla savaşa gelir.

Bir yanda Albay ve onun kafası yıkanmış/fanatik askerleri, diğer yanda ise Ceasar ve yaşam mücadelesi veren maymunlar. Bir de Albay’a saldıran diğer insanlar. İşte büyük savaş çok yakındır.

Bu arada Caesar ve yakın arkadaşları Albay’ın peşinden giderken yolda bir kız çocuğu (Nova) bulurlar. O da virüsün yeni versiyonuna yakalanmış ve dilsizdir. Caesar’ın danışmanı Orangutan kızı himayesine alır ve ona bakar. Burada bir insan olan kız çocuğunun maymunların arasına katıldığını görüyoruz. Diğer yandan ise Koba’nın yandaşları olan bazı maymunlar da Caasar’dan korktukları için Albay’ın yanında çalışmaya başlamışlardır. Albay’a yardım eden bu maymunlara ise insanlar tarafından “eşek” lakabı takılmıştır.

Genel itibariyle güzel bir yapım ve film ortaya çıkmıştır. Bir yanda ortaya çıkan, yükselen yeni bir tür olan akıllı maymunlar, diğer yanda ise düşüşte olan insanlık. Her ikisi de varlığını sürdürme mücadelesi veriyor.

Yine bir yanda maymunları “eşek” gibi çalıştırıp, sırf hastalık kaptı diye diğer insanları ve bir birlerini öldüren insanlar yer alıyor. Diğer yanda ise dilsiz bir kız çocuğuna sahip çıkan, başka bir maymunu öldürdü diye vicdan azabı duyan (Caesar) maymunlar var. Tabii soru şu hangisi daha insancıl? Cevabı izleyici versin.

Bu arada Caesar ve onun sürüsünün Albay tarafından yakalanması sırasında Albay’ın Caesar’ı çarmıha germesi ve kırbaçlatması bana Hıristiyanlığın doğuşu ve Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini hatırlattı. Sonuçta filmde de yeni bir tür doğuyor. Senaryo yazarları bunu bilerek ve düşünerek mi yaptı bilemem ancak benzerlikler ortadadır.

Not: Filmi izlediyseniz, film ile ilgili yorumunuzu ve filme kaç puan verebileceğinizi yoruma yazarak bizimle paylaşın.

Yüzüklerin Efendisi, bu sefer dizi olarak geliyor


Haber: Javanshir Gadimov

Yüzüklerin Efendisi kitabı ve filmini sevenler toplansın. Warner Bros. Television ve J.R.R. Tolkien eserlerinin hak sahipleri, Amazon Studios ile yeni bir televizyon dizisi için görüşmeler yapıyor.

Variety sitesinin haberine göre, İngiliz yazar J.R.R. Tolkien’in ünlü epik fantezi türü romanı yeniden film severlerle buluşacak. Ancak bu sefer televizyon dizisi şeklinde. Ayrıca bu dizinin de “Taht Oyunları” (Game of Thrones) gibi yeni bir fenomen olması bekleniyor.

Taht Oyunları son yıllarda dizi sektörünü kasıp kavururken, bir yandan da sona yaklaşması benzer türde yeni bir dizi arayışlarını da hızlandırdı. Özellikle Amazon’un Yüzüklerin Efendisi’ne göz diktiği gelen haberler arasında. Amazon CEO’su Jeff Bezos’un bu konuyla doğrudan ilgilendiği de ifade ediliyor.

Şimdilik Yüzüklerin Efendisi dizisi için Amazon ile Warner Bros. Television ve J.R.R. Tolkien eserlerinin hak sahipleri arasında görüşmeler devam ediyor. Ancak henüz net bir anlaşma sağlanmış değil. Buna rağmen yeni dizi için çeyrek milyar dolar, yani 200 - 250 milyon dolar gibi bir para harcanması düşünülüyor.

Dizi için Tolkien’in hem Yüzüklerin Efendisi hem de Hobbit kitaplarının konusu kullanılacak.

Dizi için 250 milyon gibi bir para harcanacak ancak dizinin yıllar boyunca getireceği kazanç da düşünülence bu çok da büyük bir rakam görünmüyor.

Peter Jackson’un yönettiği Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği (2001), Yüzüklerin Efendisi: İki Kule (2002) ve Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü (2003) filmleri yaklaşık 3 milyar dolarlık bir hâsılat yapmıştı. Bu üç filmin toplam bütçesi ise 281 milyon dolardı.

Tabii son yıllarda fantastik televizyon dizisi Taht Oyunları’nın başarısından sonra Yüzüklerin Efendisi’nin de dizi olarak televizyonda yer alması çok yakındır.

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Film İzle - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger