Latest Movie :
Recent Movies

Yenisini izlemeden önce Bıçak Sırtı (Blade Runner - 1982) üzerine


Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Harrison Ford
Rutger Hauer
Sean Young
Edward James Olmos
Daryl Hannah
Tür: Bilim Kurgu,  Dram,  Gerilim
Yapım: ABD - 1982
Puan: 9

Bıçak Sırtı (Blade Runner - 1982) hem olumlu hem de olumsuz görüşler almasına rağmen 20. yüzyılın kült filmleri arasında yerini almıştır. Bu yıl “Blade Runner 2049” adı ile filmin devamı gösterime girerken, yeni filmi izlemeden önce eski filmi bir daha izlemeye karar verdim.

Bıçak Sırtı (Blade Runner - 1982), ünlü oyuncu Harrison Ford ile özdeşleşmiştir. Filmin senaryosu ise Philip K. Dick'in Android'ler “Elektrikli Koyun Düşler mi?” adlı romanı temel alınarak hazırlanmıştır. Vizyona girdiği dönemde çok az gişe hâsılatı elde eden film, daha sonra çok konuşulan ve beğenilen filmler arasında yerini aldı. Hatta o kadar ki yönetmeni Ridley Scott dâhil filmin birkaç versiyonu hazırlanarak piyasaya sunuldu.

Filmin konusu ise kısaca şöyle: Tyrell şirketi, robot teknolojisinde yeni bir çığır açarak insana benzeyen yeni androidler geliştirir. Nexus aşaması olarak adlandırılan bu robotlardan Nexus 6 versiyonları ise onu yapan mühendisler ile aynı zekaya sahiptiler. Bu robotlar Dünya dışı gezegenlerin kolonileştirilmesinde, özellikle de insanlar zararlı olan ortamlarda, köle gibi çalıştırılıyorlardı. Ancak insana benzedikleri için  “Replicant” (Kopya) ismi verilen bu robotlar kanlı bir isyan çıkarır. Bunun ardından Dünya’da yasaklanırlar ve avlanmaya başlarlar.

Replicant’ları avlanmak için ise “Blade Runner” (Bıçak Koşucuları) ismi verilen özel bir polis birimi var. Filmin ana karakteri Rick Deckard (Harrison Ford) da Blade Runner’lardan biridir. Ancak görevini bırakmak istiyor. Buna rağmen bir gemiyle Dünya’ya dönen birkaç Replicant’ı avlamak için görevlendirilir ve istemese de kabul etmek zorunda kalır. Bu Replicant’lar ise Tyrell şirketinin yöneticisini öldürmek amacıyla Dünya’ya gelmişlerdir.

Filmde 2019 yılının Los Angeles şehrini görüyoruz. İlk sahnelerden kalabalık bir şehir, tıkış tıkış binalar, fabrikaların bacalarından püsküren alevler, çakan şimşekler, piramitler gibi koca binalar dikkat çekiyor. Binalarda koca koca reklamlar, uçan araçlardan yapılan ilanlar ve duyurular, puslu, yağmurlu, kirli ve aşırı kalabalık sokaklar. Karanlık bir gelecek çizen filmde, insan tipleri de ilginç, karışık ve alışılmışın dışındadır.

Bütün bu tasvirler, görüntülerle ve anlatımlarla film 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başları için öngörülen aşırı nüfus artışı, küreselleşme, iklim değişikliği ve teknolojinin gelişmesi sonucu genetik mühendislik konularına dikkat çekiyor.

Filmin ana karakteri bir yandan ona verilen görevle Replicant’ları bulup öldürüyor ancak diğer yandan ise Tyrell şirketi yöneticisinin özel olarak yaptığı bir androide ilgi duyar. Bu Rachael isimli robot kendini insan zannetmektedir. Çünkü yapılırken ona bir insanın anıları yüklenmiştir. Robot olduğu söylendiğinde ise üzülür. Ana karakter Rick Deckard bir ikilemle karşılaşır. Bir yandan bazı Replicant’ları öldürüyor, diğer yandan ise birine ilgi duyar. Bu sefer de onu korumak için uğraşır.

Filmi izlerken beni en başta hem şaşırtan hem de eğlendiren durum, Harrison Ford’un ne kadar genç görünmesi oldu. Sonuç itibariyle 35 yıllık bir film. Tabii 35 yıllık bir film olduğu için de bazı sahneler son yıllarda alıştığımız filmlerin hızlı akışına ve hareketliliğine göre biraz durağan görünebilir. Ancak yine de izlenmeye değer bir film.

Farklı bir uzaylı filmi: Geliş (Arrival - 2016)


Yönetmen: Denis Villeneuve
Oyuncular: Amy Adams
Jeremy Renner
Forest Whitaker
Tzi Ma
Tür: Bilim Kurgu,  Gerilim
Yapım: ABD - 2016
Puan: 10

Farz edin ki o hep merak ettiğimiz uzaylılar ile karşılaştık ya da Dünya’ya geldiler. Peki, onlara ne diyeceğiz, nasıl iletişim kuracağız ve anlaşacağız. İşte bu filmin de odaklandığı asıl soru da budur. Farklı biyolojik yapıya sahip, farklı galaksilerden olan ve yine her şeyleri farklı olan varlıklar ile nasıl iletişime geçip ne istediklerini anlar ve ne istediğimizi onlara anlatırız.

İnsanoğlu, tarihin en erken çağlarında bile hep uzayı merak etmişti. Eski Mısır ve diğer antik uygarlıklarda hep astronomi ilmi öne çıkan bilimlerden olmuştur. Halen de günümüzde aynı merak devam ediyor. Özellikle de cevaplanması merak edilen sorulardan biri de bu koca evrende yalnız mıyız? Yoksa başka canlıların olduğu gezegenler, güneş sistemleri de var mıdır? Kısacası evrende bizden başkası var mıdır?

Geliş (Arrival - 2016) filmi ise bu soruya cevaptan ziyade, “uzaylı” dediğimiz bizim gezegen dışından olan varlıklarla karşılaşmamız durumunda ne yapacağımız ile ilgileniyor. Çoğu Hollywood filmi uzaylıları hep “işgalci” olarak tasvir eder. Mesela H. G. Wells’in “Dünyalar Savaşı” bilim kurgu romanından uyarlanan filmde uzaylılar Dünya’yı işgal için gelirler. Steven Spielberg’in E. T. karakteri ise barışçıl uzaylılardandır. Bir az da şirin bir uzaylı tabii.

Bu filmdeki uzaylılar ise farklıdır. Dünya’nın 12 farklı noktasına uzay gemisi iner. Geliş amaçları belli değil. Dost mu düşman mı bilinmiyor. Ne istiyorlar o da tespit edilemiyor. Çünkü en büyük sorun iletişim sorunudur.

İşte film en başta iletişim sorunsalına değiniyor. Farz edelim uzaya gönderdiğimiz mekikler bir uzaylı grubuyla karşılaşsa ya da Dünya’ya bir uzay gemisi gelse ne yapacağız. Onlarla nasıl iletişim kuracağız. Filmde 12 farklı noktaya konan uzaylı gemileri ile iletişim kurma çabaları başlar. ABD’deki uzaylılar ile iletişim için ise dil bilimci Louise Banks ve fizikçi Ian Donnelly görevlendirilir.

Tabii ordu uzaylıların tehdit olma olasılığına karşı önlem almış ve biran önce tek bir soruyor cevap arıyor: “Dünya’ya ne amaçla geldiniz”. Ancak Banks iletişim kurma, uzaylıların dilini anlama, onların amaçlarını doğru öğrenmek için daha geniş bir zaman ihtiyaç olduğunu söyler ve uzaylıların dilini öğrenme çalışmaları aylar sürer.

Film ne bir uzay ne de bir uzaylı filmidir. Daha çok tamamen farklı iki tür, farklı gezegenlerden olan varlıkların nasıl iletişim kurabileceği sorununa odaklanıyor. Ancak bir yandan güzel ve çok etkileyici bir film çıkmıştır ortaya.

Bir yandan uzaylılar ile anlaşmak için süre isteyen bilim adamları, bir yandan kelimelerin yanlış ve farklı anlaşılması sonucu savaşa hazırlanan Çin ordusu, tedirgin olan insanlar ile filmde gerilim zirveye çıkar. Aslında uzaylılar “silah” diye ifade ettikleri ve vermeye geldikleri şey ise bir “hediyedir”, bir “icat ve alettir”. Bu anlaşılana kadar ise soluklarınızı tutarak izleyeceğiniz bir yapım çıkmıştır ortaya.

Bu Dünyanın Dışında (The Space Between Us - 2017)


Yönetmen: Peter Chelsom
Oyuncular: Gary Oldman
Asa Butterfield
Carla Gugino
Britt Robertson
Tür: Bilim Kurgu,  Dram
Yapım: ABD - 2017
Puan: 6

Filmin başrollerinde Uzay Oyunları (Ender’s Game) filminden tanıdığım oyuncu Asa Butterfield bulunuyor. Tabii bu filmde artık biraz daha büyümüştür.

Filmin konusu kısacası şöyle: Genesis şirketi Mars ile ilgili yeni bir proje başlatır. Proje kapsamında Mars’a gidecek bir grup astronot, burada ilk koloniyi kuracak ve belirli bir süre burada yaşayacaktır. Ancak Mars’a yolculuk sırasında Mars görevinin baş astronotu Sarah Elliot’un halime olduğu ortaya çıkar. Genesis ve CEO’su Nathaniel Shepard’ın önünde birkaç seçenek vardır. Ya Mars projesini durduracak ve astronotlar gezegene ulaşmadan Dünya’ya geri dönecek ya da Sarah Mars’ta doğum yapacak. Projeyi tehlikeye atmamak adına hamilelik kamuoyundan gizlenir ve Mars’ta doğum yapmasına karar verilir.

Sarah Elliot, Mars’ta doğum sırasında yaşamını yitirir. Gardner Elliot ismi verilen çocuk ise Mars’ta doğan ilk insan olur. Babasının kim olduğu bilinmiyor. Ayrıca Mars projesinin olumsuz etkileyeceğini düşündükleri için Gardner’in varlığı kamuoyundan gizli tutulur. Mars’ta doğan ilk insan olan Gardner ise 16 yıl boyunca buradaki ilk kolonide sadece birkaç bilim adamı arasında büyür. Tabii en gelişmiş teknolojiler ve en iyi bilim adamları arasında büyümesinden dolayı da iyi yetişir ve çok zekidir.

Gardner Elliot 16 yaşına geldiğinde yaptığı araştırma sonucu annesi ile bir erkeğin fotoğrafına ulaşır. Aslında babasının kim olduğunu öğrenmek ister. Ancak Dünya’da onun varlığından kimsenin haberi yoktur. Sadece internet üzerinden bir kızla konuşuyor. O bile onun Mars’ta olduğunu bilmiyor.

Mars’lı ilk insan olan Gardner’in Dünya’ya gelme isteğine astronot Kendra Wyndham yardım eder. Bir anne gibi ona sahip çıkan Kendra Wyndham, Genesis yönetimini ikna eder ve Gardner ilk defa Dünya’ya döner ve babasını aramaya başlar. Ancak en büyük sorun Mars’ta doğduğu için Dünya’ya ve daha fazla olan yer çekimine uyum sağlayamamasıdır.

Film tam anlamıyla bir uzay filmi değildir. Ancak filmin başlarındaki uzay ve Mars sahneleri gerçekten çok güzeldir. Gardner’in maceralarının çoğu ise Dünya’da geçer. Bir insan düşünün 16 yaşına kadar sadece 14 kişi görmüştür. Dünya ile ilgili, kültürü, insanlarla iletişim kurma becerisi ve bilgisi çok sınırlıdır. İşte onu sağlık sorunlarından sonra bekleyen en büyük olay da budur.

Mesela ilk defa insanlarla konuşur. Tabii onun tepki verdiği ve insanlara göre çok sıradan olan şeyler garipsenecek olaylara sahne olur. İlk defa yağmur gördüğünde sevincinden sokağa fırlar ve yağmur altında yüzüne vuran damlaların zevkini yaşar. Diğer insanlar ise kaçarak sığınacak bir yer arar.

Öte yandan sıkıntılarından biri de yer çekimidir. Mars dünyaya göre kütle olarak daha küçük olduğu için yer çekimi de daha azdır. Ancak Dünya’da daha güçlü bir yer çekimi ile karşılaşınca Gardner yürümekte, koşmakta zorlanır. Çünkü kemik yapısı ve kasları Mars ortamına göre gelişmiştir. Tabii bir de babasını arama girişiminde Dünya ortamı sağlığını tehlikeye sokar.

Yaratık: Covenant (Alien: Covenant - 2017)


Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Michael Fassbender,
Katherine Waterston,
Billy Crudup,
Danny McBride,
Demián Bichir
Tür: Bilim Kurgu,  Aksiyon,  Gerilim,  Macera
Yapım: ABD / İngiltere - 2017
Puan: 7

“Yaratık: Covenant”, Yaratık serisinin altıncı filmi. Ancak bu filmde diğer filmlere göre beğendiğim bir tarafı bulunuyor. Bu filme felsefi bir bakış açısı eklemişler.

Yaratık filmlerini hatırlarsınız. Dünyaya gelen uzaylı yaratıklar, insanların vücutlarını kullanarak çoğalmaya çalışıyor. Yaratığın temas ettiği insanların içinde bir süre sonra büyüyen yeni yaratıklar çıkar.

Bu film ise yaratığın nasıl ortaya çıktığına ışık tutuyor. Film zengin bir işadamı Peter Weyland’ın yaptığı yeni android robot ile konuşması ile başlıyor. Robota ne isim almak istediğini sorar. Odada Michelangelo’nun “David” isimli heykelini göre android ise David ismini almak istediğini söyler. Filmin ana konusu olan asıl konuşmalar ise robot, onu yapan ve “Ben senin babanım” diyen yapımcısı arasında yaşanır.

- Sana bir soru sorabilir miyim Baba?
- Lütfen
- Eğer beni sen yarattıysan seni kim yarattı?

Peter Weyland, yapay zekâ bu robotun sorusuna ise insanın tamamen şans eseri ve tesadüfen bir dizi moleküler ve biyolojik gelişme sonucu yarandığına inanmadığını söyler. Amacı androidi ile birlikte evrenin sırların keşfetmek ve yaratıcıyı bulmaktır.

Ancak David bir süre düşündükten sonra kendi görüşünü söyler ve bu da hem onu yapan kişiyi şaşırtır hem de kızdırır. David şunu söyler: “Sen kendi yaratıcını arıyorsun, ben ise beni yaratana bakıyorum. Sen beni yaptın ama öleceksin, bense ölmeyeceğim.”

Filmin devamında ise uzayda bir gemi görüyoruz. 2104 yılı ve Covenat isimli gemi uzak bir Origae-6 gezegenine yol alıyor. Gemide Walter isimli, David’e benzeyen ama yeni model bir android, mürettebat, uyku halinde 2000 koloni üyesi ve onun yarısı kadar da insan embriyosu var. Geminin hedefi söz konusu gezegene gitmek ve orada bir insan kolonisi kurmaktır.

Ancak beklenmedik bir olay -uzaydaki solar bir patlama- sonucu gemi hasar görür. Yakın ve insan yaşamına elverişli bir gezegenden gelen sürpriz sinyal üzerine gemi mürettebatı bu gezegeni keşfe çıkmaya karar verir. Çünkü gitmek istedikleri Origae-6 gezegenine daha 7 yıl 4 aylık bir yılları var. Ancak yeni buldukları bu gezegen ise hemen yanı başlarındadır. İstedikleri koloniyi burada kurabilirler.

Mürettebat bu yeni gezegeni keşfe çıkar. Burada 11 yıl önce kaybolan Prometheus isimli gemiyi, ortadan yok olan bir medeniyeti, David’i ve tabii ki de yaratıkları bulurlar. Ancak en ilginç yanı bu yaratığın kaynağıdır. Hepsinin David’in kendisinin bir yaratıcı olma isteği ve yaratıcılığa soyunması ile ilgilidir.

Alien filmleri arasında özellikle yaratıcı ve yaratılan arasındaki ilişkiye değinmesi ve “yaratık”ın kaynağına ilişkin bilgi vermesi açısında en çok beğendiğim film oldu.

Sherlock Holmes tadında bir dizi: The Mentalist (2008 - 2015)


Yapımcı: Bruno Heller
Başrol Oyuncuları: Simon Baker,
Robin Tunney,
Tim Kang,
Owain Yeoman,
Amanda Righetti
Tür: Polisiye, Dram, Suç
Yapım: ABD - 2008 - 2015
Puan: 8

“The Mentalist”, 2008 ile 2015 yılları arasında yayınlanan polisiye türü bir dizidir. Dizinin ana karakteri Patrick Jane (Simon Baker) bir “medyum”dur. “Red John” isimli bir seri katil, Jane’in ailesini öldürür. O da CBI’ya katılarak onlara cinayetleri çözmede yardımcı olur.

Jane karakteri daha çok ünlü İngiliz yazar Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes karakterinden uyarlanmıştır ve birçok benzer yönleri vardır. Jane ve Holmes karakterleri her ikisi de zeki ve çok güçlü gözlem yeteneğine sahiptir. Zaten davaları da hiç kimsenin fark etmediği ayrıntıları bularak çözerler. Dikkatimi çeken diğer bir benzerlik ise her ike karakter de özellikle cinayet mahallinde kokulara önem verirler ve bu da olayları çözmede onlara yardımcı olur. Hatta Partick Jane bunu bir adım ileri taşıyarak olay yerinde yere kadar eğilerek cesetleri koklaması ile ilginç görüntüler de veriyor.

Ancak Jane’in Holmes’ten farklı yönleri de var. En başta Jane olayları çözerken insanlarla oyun oynamayı, kandırmayı ve onları alaya almayı da sever. Bunun sebepleri arasında karşısındakinin doğru söyleyip söylemediğini öğrenmek, vereceği tepkiye göre değerlendirme çabasıdır. Ama izlerken Jane’in yaptığı bu oyunlar, kuralları çiğnemesi ve sıra dışı yöntemleri izleyiciye keyifli anlar yaşatıyor.

Patrick Jane karakterinin üzerinde bu kadar durduktan sonra dizinin ana konusuna dönelim. Bir “medyum” olan Jane, geçimini aslında insanları kandırarak geçiriyor. Ancak medyum gibi davranırken de iyi gözlem yapıyor, çabuk el hareketleri ve diğer yetenekleri ile de işini çok iyi yapan biridir. Ancak bir gün çıktığı bir televizyon programında yıllardır yakalanamayan bir seri katil Red John hakkında ileri geri konulur. Eve döndüğünde kızı ve karısının öldürüldüğünü görür. Odada da Red John’un cinayet mahallerinde bulunan ve duvara kanla çizilen gülen bir yüz ifadesi vardır.

İşte bu olaydan sonra Jane CBI’ya katılır. Onlara soruşturmalarda yardım eder ama asıl amacı ailesinin katilini bulmak ve onunla ilgili soruşturmayı yakından takip etmektir. Soruşturma yıllarca sürer, her seferinde seri katil Red John’a bir adım daha yaklaşır, bazen de tam buldum derken şoke eden gelişmeler de yaşanır.

Dizinin diğer ana karakterleri ise şöyle: Teresa Lisbon, Kimball Cho, Wayne Rigsby, Grace Van Pelt.

The Mentalist bir polisiye dizisi ancak benim en beğendiğim kısmı her bölümde çözülen bir birinden bağımsız olaylardan ayrı bütün dizi boyunca devam eden ana bir olayın, yani Red John soruşturmasının olmasıdır. Bir yandan da izleyici Patrick Jane karakteri ile bağ kurarken, ona acır ve bir an önce ailesinin intikamını almasını ister. Zaten çoğu zaman da bölümlerdeki kısa soruşturmalardan çok ana konu olan Red John soruşturmasını merak eder izleyici.

7 sezon ve 151 bölüm boyunca devam eden dizinin her sezon sonu bölümleri Red John olayı ile ilgilidir. Seri katil Red John soruşturması ve yakalanması ise altıncı sezonun ortasına denk gelir. Geri kalanında ise Jane artık bir adım daha yükselerek FBI ile çalışmaya başlar.

Genel itibariyle polisiye dizi ve film severler bu diziyi çok sevecektir. Hele ele avuca sığmaz Sherlock Holmes karakterini sevenler daha çok beğenecektir.

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Film İzle - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger